EKMEN: BU BÜTÇE EMEKLİYİ YOK SAYAN, ASGARİ ÜCRETLİYİ EZEN, ÇİFTÇİYİ TOPRAĞA KÜSTÜREN, GENÇLERİ ÜLKEDEN KAÇIRAN BİR BÜTÇEDİR
Bu bütçe milletten yana değil
Bütçenin, milletin bütçesi olmadığını vurgulayan Ekmen, “Bütçe, rakamlardan oluşan soğuk bir tablo değildir; bu bir tercih belgesi, niyet beyanıdır. 2026 bütçesine baktığımız zaman bu bütçe milletten yana değil; bütçenin faiz lobilerinden, tefecilerden, millî yargıyı devre dışı bırakıp Londra tahkimine bağladığımız garanti ödemeli müteahhitlerden, davetiyeli ihale düzeninden, sözde tasarruf genelgelerine rağmen itibarı gösteriş, israf ve şatafatta arayanlardan, Varlık Fonuna devredilerek rekor zararlara maruz kalan şirketlerin denetimsizliğinden, el konulan şirketleri peşkeş çekip yok pahasına satışlar yaparak servet transferinin kitabını yazan TMSF düzeninden yana yapıldığını açıkça görüyoruz. Bu bütçe bir vazgeçiş metnidir; emekliden vazgeçişin, çiftçiden yüz çevirişin, genci umutsuzluğa terk edişin, reel sektörü yok sayışın, Sayıştay, TMSF, Varlık Fonu üçlemesiyle denetim ve şeffaflığın sona erişinin ama öte yandan, faiz lobilerine, kur koruma vurguncularına ve şatafat tutkusuna kapıları sonuna kadar açışın bir ilanıdır” dedi.
Hakkı, hakikati, gerçeği görmeyen konuşmaları dinledik
İktidarı eleştiren Ekmen, “Hükûmetin bütçe sunuşu gibi İttifak Partisi milletvekillerinin de konuşmaları kendine âşık, saplantılı bir ruh hâlinin gösterisi oldu âdeta. Sokaktaki gerçekleri, güçteki yozlaşmayı, her gün başka bir şekilde karşımıza çıkan çürümeyi, hane halkının çaresizliğini, mafya babalarında aranan adaleti, simit, çay hesabıyla bile geçinemeyen asgari ücretliyi, torunuyla bayramlaşamayıp otel odalarına terk edilen emekliyi, evladının çantasına beslenme koyamayan anneyi, ‘Aile Yılı’nda bile iktidarın kontrolündeki kanallardan akıtılan gündüz kuşağı cerahatini ve irinini, Türkiye Yüzyılı’nda tükenen, bizi biz yapan kadim değerleri, bağımlı gençleri, cezaevlerini dolduran torbacıları, kapanan tekstil fabrikalarını, vatandaşın katlanarak artan borcunu, hepimizin her an telefonuna gelen kumar ve bahis daveti içeren SMS'leri, çiftçiyi, hayvancıyı ezen ithalat politikalarını; hakkı, hakikati, gerçeği görmeyen bir anlatıyı burada günlerce dinledik, âdeta tahammül ettik. Kendine âşık ve sudaki aksine kavuşarak boğulan Nergis'i, bize anlatılan bu tekdüze gösteride sorunların dolaylı bir şekilde de olsa ifadesi ve buna dair bir çözüm niyetini de göremedik” açıklamasında bulundu.
Tevazu, empati ve farkındalık insani değerlerdir; bunları vatandaştan esirgememenizi beklerdik
Ekmen, “İki şeyi yapmak emin olun sizi küçültmez, büyütürdü: Bir, sorunlarla yüzleşen ve bunların farkında olduğunuzu gösteren bir empati dili. İki, bu sorunları çözmeye dair bir niyet beyanı sunabilirdiniz. Tabii ki size göre sorun yoksa çözümünden de bahsetmek anlamsız olacaktı. Tam da bu körlük nedeniyle Goebbels'e taş çıkaracak bir icraatın içinden dinledik on dört gün boyunca. Bu gösteri, yer yer plastik, yer yer yapmacık ve çiğ sahne performansıyla buluşunca; ortaya hazin, hazin olduğu kadar da trajik bir fotoğraf çıktı. Oysa iktidar partisi milletvekillerimiz ‘Genç arkadaşım, içine düştüğün tükenmişliğin farkındayız.’, ‘Kadınlar, yaşadığınız güvercin tedirginliğini biz de hissediyoruz.’, ‘Evladının kazağını, montunu bile yenileyemeyen, sofrasına et koyamayan anne, baba; sizden haberdarız.’, ‘Arkadaşıyla ancak cami bahçesinde vakit geçirebilen amcacığım, kiraya bile yetmeyen emekli maaşından biz de muzdaripiz.’, ‘Kur-enflasyon sarmalında şalter indiren ihracatçı, bugünler geçecek.’, ‘Evladı gibi baktığı süt ineğini ve gebe hayvanını kesen çiftçi, bizim de içimiz acıyor.’ demek sizi küçültmezdi. Siz bu sorunlara işaret etmeyi, bu empatiyi yapmayı bile kendiniz için küçültücü bir tablo olarak gördünüz. Tevazu, empati, farkındalık insani vasıflardır, bunu vatandaştan esirgememenizi beklerdik. İktidarı sürdürebilmenin matematiğini, mekaniğini çözmüş olabilirsiniz ama bir an önce doğaya, ilahi olana, fıtri olana dönebilirseniz, bunun ülkemiz için de sizin için de hayırlı olacağına inanıyoruz” diyerek AK Partili vekillere seslendi.
Sizin anlatınızda demokratik ve hukuki standartlarımız kusursuzdu
AK Parti’nin bir raporunda geçen sözü aktaran Ekmen, “Meclis’te kurulan Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’na sunulan raporlardan bir cümleyi aktarmak istiyorum: ‘Süreç, Türkiye'de yönetim sisteminin şeffaflık, hesap verebilirlik ve iyi yönetişim normlarına daha uygun hâle getirilmesi, demokratik ve hukuki standardı daha yüksek bir yapısal, idari, finansal ve organizasyonel yapının oluşturulmasına dönük reform ve düzenlemelerin zeminini oluşturacaktır.’ Bu cümleyi kim yazdı acaba? CHP mi yazdı, YENİ YOL mu yazdı? DEM mi bahsediyor? Zihnimizde uçuşuyordur. Bu tespiti kim yapmış olabilir? Bu cümle AK Parti'nin raporunun 56'ncı sayfasından. Oysa on dört günlük anlatı böyle demiyordu. Siz burada on dört gün boyunca tekamülünü tamamlamış, mükemmel, kusursuz, ilahî iradeyle şekillenilmiş bir liderlik, devlet ve ülke anlattınız. Sizin anlatınızda şeffaflık, hesap verilebilirlik, iyi yönetişim sorunları diye bir sorun yoktu; demokratik ve hukuki standartlarımız zaten kusursuzdu. Yapısal, idari, finansal organizasyonumuz ise insanlık mirasını aşmış durumdaydı. Bu cümleyi bu rapora yazan arkadaşın eline sağlık. Bu cümle gerçeklerle yüzleşilip muhasebe yapıldığında kıyametin kopmadığını bize gösteriyor. Bu cümle, gözlerimizi kapatsak da gerçeğin bir gün bir yerde karşımıza mutlaka çıkacağını gösteriyor” dedi.
Emeklinin, asgari ücretlinin maaşının %80'ini ev sahibine vermek zorunda kaldığı bir ülkede hangi refahtan bahsedebilirsiniz?
Kur Korumalı Mevduatın zararlarından bahseden Ekmen, “Kasım 2025 itibarıyla kira enflasyonu %69'a dayanmış durumdadır. Avrupa'da bu oran %3'ler seviyesinde seyrederken aradaki bu dehşet verici fark mevcut yönetimin değil akla ziyan ekonomi deneylerinin bir sonucudur. Emeklinin, asgari ücretlinin maaşının %80'ini ev sahibine vermek zorunda kaldığı bir ülkede hangi refahtan bahsedebilirsiniz? 1.200 odalı külliyenin bütçesi %38 artırılırken milyonlarca vatandaşımız her geceyi, ertesi sabahı nasıl denkleştireceğinin kaygısıyla uykusuz bir şekilde geçiriyor. 2024 Sefalet Endeksi'ne göre Türkiye 5'inci sırada ve bu seviyede Türkiye savaş, iç çatışma ve ağır yoksulluklarla anılan ülkelerle aynı ligde seyrediyor; Sudan, Arjantin, Suriye ya da Yemen gibi ülkeler bizim peşimizde diziliyor. Bu sıralama göstermektedir ki Türkiye'nin yaşadığı bu ekonomik tükeniş, bu ağır bedel küresel bir sorun değil, anlatılan başarı hikâyelerinin aksine yürütülen deneysel politikaların bir sonucudur. 2026 bütçesinin en karanlık sayfası ise faiz ödemeleridir. Bütçede 2 trilyon 713 milyar lira açık olacağı öngörüsüne karşı faize ayrılan rakam tam 2 trilyon 741 milyardır. 2025'te bu rakam öngörünün %20 üzerinde çıkmıştı, burada da aynı performans beklenebilir. Devletin topladığı tüm vergiler, yaptığı tüm borçlanmalar emekliye, çiftçiye, kadına, gence, hane halkına, üreticiye, çiftçiye değil, doğrudan faiz lobilerine akmaktadır. Şöyle bir hatırlayalım: 2002'den 2015'e kadar yıllık ödenen faiz miktarı 50 milyarken 2017'de Başkanlık sistemine geçmeden hemen önce 57 milyar iken 2023'te ise 694 milyar olan faiz yükünün 2026'da 3 trilyona dayanması ‘nas’ diyerek çıkılan yolun iflasının tescilidir. Kur korumalı mevduat programının bu ülkeye maliyeti tam 60 milyarı buldu, bugünkü kurla 2,6 trilyon lira yani bütçemizin yaklaşık %16'sı. Kur korumalı mevduat programı hatalarınız sonucu ortaya çıkmış bir şey değildir. Kur korumalı mevduat programı bilerek ve isteyerek yapılan tarihin en büyük servet transferidir. Bu kaynakla 10 milyon konutun deprem dönüşümü sağlanabilir ve tüm çiftçilerin bütün borçları silinebilirdi, oysa siz bu devasa kaynağı taammüden bir avuç zengine aktardınız. Bunun hesabını bu dünyada siyaseten vereceğiniz gibi ahirette de vereceğinizden hiç endişeniz olmasın” ifadelerini kullandı.
Her bir vatandaşın borçlanma miktarı bir önceki yıla göre %42 oranında artmıştır
Ekmen, kredi kartı borçlanmasına dikkat çekerek, “Bireysel kullanılan kredi tutarı ağustos ayı itibarıyla 5 trilyonu geçerek bir önceki yıla göre %49 seviyesinde artmıştır. Bu artış geçinemeyen ve ancak borçla ayakta kalabilen vatandaşın mücadelesinin resmidir. Kredi kullanan kişi sayısı da 41 milyondan 42,8 milyona çıkmıştır. Bir kez borç alanın artık borcunu kapatamadığı ve sürekli borçlandığı bir düzen yaratılmıştır. Vatandaşımızın kahir ekseriyeti borçla, krediyle yaşar hâle gelmiştir ve her bir vatandaşın borçlanma miktarı bir önceki yıla göre %42 oranında artmıştır. Daha da vahimi, ödenmeyen kredi oranlarındaki artıştır. İktidarın kredi genişlemesi olarak sunduğu bu tablo ekonomik canlılığı değil, faiz yükü altında ezilen, borcunu çeviremeyen ve borçla yaşamaya mahkûm edilen bir toplum gerçeğini gözler önüne sermektedir” dedi.
Bütçedeki faiz harcamaları sanayiye ayrılan bütçenin tam 15 katıdır
Ekmen, “Bütçedeki faiz harcamaları sanayiye ayrılan bütçenin tam 15 katıdır. 2027-28 dönemleri için ise sanayi desteklerinde bir artış öngörülmemektedir. Reel sektörün 185 milyar dolarlık döviz açığına karşılık destek amacıyla ayrılan miktar bunun on sekizde 1'i yani 10 milyar dolardır. 2025'te imalat sanayisinin millî gelir içerisindeki payının yüzde 21,5 olacağı var sayılmış iken bu gerçekleşme %16,5'te kalmıştır. 2028 tahminî bile üç yıl önceki gerçekleşme civarındadır, %18 olarak kayda geçmiştir. Üretmeyen ve üretimi desteklemeyen bir Türkiye'nin küresel rekabette şansı yoktur. Sanayi Bakanlığının toplam bütçesinde bölgesel kalkınmaya ayrılan pay 47 milyar olup toplam bütçenin sadece %3'üne karşılık gelmektedir. Türkiye gibi bölgeler arası kalkınmışlık farkının son derece derin olduğu bir ülkede bu rakam yetersizdir. Birçok ilimizde gelir düzeyi düşük, istihdam olanakları sınırlı, sanayi altyapısı zayıf ve kamu yatırımları yetersizdir. Sanayi Bakanlığının SEGE 2025 Raporu dahi bölgeler arası kalkınmışlık farklarını ortadan kaldırmayı hedefleyen politikaların başarısının ilanıdır. Rapora göre 44 il ortalamanın altında negatif seyretmektedir. İstanbul ile Ağrı arasında ortaya çıkan uçurum yıllardır uygulanan bölgesel kalkınma politikalarının sonuç üretmediğini aksine eşitsizliklerin derinleştiğini göstermektedir. Geri kalmış bölgeler için %70, 80, 90 civarında olarak uygulanan yatırım teşvik indirimleri tek tip ve %60 olarak güncellenmiştir. Eşitlik adı altındaki bu görüntü bölgesel adaleti zedelemiş ve sonuç iller arasındaki kalkınma farkının kalıcı hâle gelmesi olmuştur, olacaktır” açıklamasında bulundu.
Dış ticaret açığımız 200 milyar doları aşmıştır
Ekmen, “Program uygulanmaya başladığından beri dış ticaret açığımız 200 milyar doları aşmıştır. 2025'te 67 milyar dolarlık dış ticaret açığımızın 34 milyar doları sadece Çin'dir. 2013'te Çin'le olan ticaret açığımız %21 oranındayken bugün bu oran %51'e fırlamıştır. Böyle bir bağımlılığın dış politika açısından da nasıl sonuçlar ürettiğini bu iktidarın Doğu Türkistan meselesinde üretemediği, aciz kaldığı siyasette de görmekteyiz. 2026 yılı için ticaretin geliştirilmesine ayrılan ödenek 1,4 milyardan 1,3 milyara düşürülmüştür. Oysa Türkiye, uzunca bir süre ihracat odaklı büyüme, ucuz TL hikâyeleriyle âdeta dolandırılmıştır” dedi.
Çiftçiye, emekliye, asgari ücretliye ödenemeyen paranın da nereye gidilmesi açıkça ortaya konulmalıdır
Elektrik ve doğal gaz faturalarında yer alan söylemi belirten Ekmen, “Tarım Kanunu'na göre bu bütçede çiftçiye en az 770 milyar lira verilmesi gerekirken ayrılan pay 168 milyardır. Tarım sektörünün millî gelir içindeki bu payı en az üretim kadar önemli bir sinyaldir. Yirmi üç senede %11,5'ten yüzde 6'ya düşmüştür. Su ve gıda savaşlarının dünyayı beklediği bir yerde, bir kavşakta tarım resmen bitirilmiştir. Türkiye, 800 milyon dolarla ABD'den sonra dünyanın en büyük ikinci sığır ithalatçısı ülke durumuna düşürülmüştür. Çiftçiyi ithalat lobilerine mahkûm eden bu anlayış aynı zamanda gıda güvenliğimizi de tehlikeye atmaktadır. Çiftçiye destek verilmezken faize 3 trilyon lira ayrılmıştır. Bu yıl hazineden enerjiye verilen destekler azalacak, bu da orta direğin faturasının kabaracağı anlamına geliyor. Elektrik ve doğal gaz faturaları bir süredir şöyle bir cümle ekleniyor: ‘Bu faturanın şu kadarını devlet ödemektedir.’ Gelin aynı uyarıyı emekli ve asgari ücretli için de yapalım. Her ayın 15'inde emekliye, asgari ücretliye şöyle bir mesaj gitsin: ‘Size ödememiz gereken ücretin yarısını faizcilere ve tefecilere, davetiyeli ihalelere, müteahhitlere ve garanti ödemelere ayırdığımız için size ancak bu kadarını ayırıyoruz, özür dileriz.’ denilsin. Küçük bir sübvansiyon her faturada gözümüzün önüne sokuluyorsa çiftçiye, emekliye, asgari ücretliye ödenemeyen paranın da nereye gidilmesi açıkça ortaya konulmalıdır” dedi.
Okullarda peçete ve sabunu veliler sağlamakta, güvenlik sağlanamadığı için torbacılar okulların dört bir yanını kuşatmıştır
Ekmen, okulların durumuna ve çocuk yoksulluğuna değinerek, “Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bütçesi bu yıl %6'dan %2,5'a düşecektir ve bu faiz ödemelerinin altıda 1'i anlamına gelmektedir. Sosyal güvenlik, sosyal yardım hizmetlerine ayrılan bütçedeki artış %17'dir oysa açık artışı %40'tır ve bunun çok altındadır. Emeklinin ve dar gelirlinin sağlık ve sosyal güvenlik şemsiyesinden daha az yararlanacağı, devletin vatandaşını sosyal risklere karşı daha korumasız bırakacağı bir yıl bizi bekliyor demektir. Eğitim bütçesi 1,9 trilyondur güya çok büyük bir rakam ama bunun %85'i sadece personel maaşlarına gitmektedir. Okullarda bırakınız fiziksel iyileştirmeyi, laboratuvar kurmayı; temizlik için peçete ve sabunu veliler sağlamakta, güvenlik ise sağlanamadığı için torbacılar okulların dört bir yanını kuşatmış durumdadır, okullarda çeteler almış başını gitmektedir. OECD ülkeleri öğrenci başına 12 bin dolar harcıyorken Türkiye'de bu rakam 4 bin dolarda kalmıştır ve maalesef, Türkiye'de her 5 öğrenciden 1'isi yeteri kadar geliri olmadığı için haftada en az bir gün öğün yiyememektedir; çocuklarımız okullarda açlıktan bayılırken faizciler, tefeciler, müteahhitler, garanti ödemeciler gelirlerini katlayarak büyütmektedir” açıklamasında bulundu.
Bütçe sağlık hizmetlerinden ziyade, kamu kaynaklarıyla finanse edilen şirketlerin bütçesine dönüştürülmüştür
Sağlık sorununa dikkat çeken Ekmen, “Sağlık ödemeleri toplam faiz ödemesinin tam olarak sekizde 1'idir. Devlet hastanelerinde MR ve tomografi için aylarca beklenirken, şanslı vatandaşların tedavi süresi dünya ortalamasının çok altındaki dakikalarla ölçülüyor. Kanayan yaramız personel yetersizliğidir. ‘Giderlerse gitsinler.’ diye bütün doktorlarımızı Avrupa'ya kovaladık; orada kuryecilik, kebapçılık yapıyorlar. Bugün dünyada doktor sıralamasında 66'ncı sıradayız ve Arnavutluk'tan bile gerideyiz. Şehir hastanelerine ödenen kira bedelleri bütçeyi yutarken temel sağlık hizmetlerine erişim her geçen gün zorlaşmaktadır. Enflasyon, kur artışı ve hastane garantileriyle şişen KÖİ ödemeleri bütçe disiplinini bozan en öncül kalemlerden biri hâline gelmiştir. Hastaneler boş da olsa dolu da olsa şirketlere garanti ödemeleri yapılmakta ve şirketler sıfır riskle, yüksek getirilerle ihya edilmektedir. Bütçe sağlık hizmetlerinden çok kamu kaynaklarıyla finanse edilen şirketlerin bütçesine dönüştürülmüştür. Şehir hastanelerine para ödenirken aile hekimliği, koruyucu sağlık hizmetleri, kamu hastanelerinin bakım, onarım ve personel ihtiyaçları ise maalesef yoklukla cebelleşmektedir ve her geçen gün daraltılmaktadır. Sağlık çalışanlarının özlük hakları, randevu krizleri ve temel sağlık hizmetlerindeki aksaklıklar ise bir başka ciddi sorundur” dedi.
Ekonomik yıkım aile kurumunu da sarsmaktadır
Ekmen, “Aile Yılı'nda aile bütçesinin de daraldığı bir tabloyla karşı karşıyayız. 2024 öngörüsüne göre 2026 bütçesinde 14,4 milyar dolar aileye ayrılması gerekirken teklif edilen rakam 11,4 milyardır. Burada dörtte 1 oranında bir azalma söz konusudur. Üstelik bu erime baskılanan kur rejiminde gerçekleşmiştir yani enflasyona karşı reel anlamda Aile Bakanlığı bütçesindeki gerileme, erime çok daha yüksektir. Aile Bakanlığından yapılacak yardımlarda 100 milyarlık bir düşüş söz konusudur. Faiz ödemeleri aile yardımının 35 katı, yaşlılık yardımının ise tam 135 katıdır. Ekonomik yıkım aile kurumunu da sarsmaktadır. Doğurganlık hızının düşmesi gibi evlenme hızı da hızla düşerken boşanma hızı hedeflerin %60 üstünde, binde 2,18 seviyesinde olmuştur. Kadına yönelik şiddette sadece ilk dokuz ayda 290 kadın öldürülmüştür. Türkiye Avrupa'da en yüksek bebek ölümüne sahip ülkelerin başında gelmektedir. Bu fotoğraf bir neslin nasıl yok edildiğinin fotoğrafıdır. Faiz harcamaları gençlik için ayrılan bütçenin tam olarak 9 katıdır, faize giden para yurtlar, öğrenim kredileri ve spor için ayrılan parayı 10'a katlamaktadır; 3 bin liralık krediyle sadece 16 adet tavuk döner alınabilmektedir. Bırakınız gezmeyi, tozmayı, eğlenmeyi, kendini geliştirmeyi, gençlerimiz bir kahve içememekte ya da telefonlarını tamir bile ettirememektedir. Gençlik ve Spor Bakanlığının bütçesindeki bağımlılıkla mücadeleye ayrılan para on binde 2'dir. İlkokul seviyesinde uyuşturucuya başlanılan bir ülkede, bu, gençlerimizin uyuşturucu çetelerine, yasa dışı bahis ve çete şiddetine teslim edildiğinin resmidir” dedi.
Garanti ödemelerine ayrılan parayı ayırdığımızda, bu yıl ulaştırma altyapısında bir yatırım yapılmayacağı ortaya çıkacaktır
Ekmen, “Ulaştırma Bakanlığına ayrılan bütçe ise sadece %9'dur, bütçe artışı ortalamanın altındadır ve garanti ödemelerine ayrılan parayı ayırdığımızda, bu yıl ulaştırma altyapısında bir yatırım yapılmayacağı ortaya çıkacaktır. 2013'te temeli atılan Ankara-İzmir Hızlı Tren Projesi ise on iki yıl sonra sadece %18 oranında gerçekleşmiştir. Yapay zekâya geçilen bir çağda henüz biz internet hızını ve internet çağını bile yakalayamamış bir durumdayız. Karayolları bütçesinin dörtte 1'i yol yapımına değil, garanti ödemeli müteahhitlere ayrılmıştır ve KÖİ'ler de yani garanti ödemeli programlar da tıpkı kur koruma gibi servet transferinin bir ismi olmuştur” açıklamasında bulundu.
Gücünü kanun, hukuk ve vicdandan değil; talimatlardan ve vehmettiği güçten alan bir yargı devletidir
Ekmen, hukuk güvenliğinin olmadığını belirterek, “Hukuk güvenliğinin olmadığı bir ülkede ekonomi düzelmez. Türkiye Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde 118'inci sıradadır, komşularımız Honduras ve Nijer'dir. Cezaevlerindeki doluluk %140'a ulaşmıştır. Küresel Organize Suç Endeksi'nde Avrupa'da 1'inci, dünyada ise 10'uncudur; Türkiye'nin hak ettiği sıralamalar buralar değildir, Irak ve Kenya'nın dahi gerisindeyiz. Uzunca bir süre içinde bulunduğumuz hâli tanımlamakta zorlanıyorduk, hukuk devleti değildik ama kanun devleti de olmaktan uzaklaşmıştık. En son Sayın Cumhurbaşkanı uygun bir tanımla hâli pürmelalimizi ortaya koyduğu bir yargı devletiyiz ve bu yargı devleti gücünü kanundan, hukuktan, vicdandan alan değil, gücünü kendisine verilen talimatlardan ve kendisinden vehmettiği güçten alan bir yargı devletidir” ifadelerini kullandı.
Turizmdeki hâlimiz faizin kırkta 1'i oranında
Ekmen, “Her 3 liralık verginin 2'si dolaylı vergilerden toplanmaktadır. Ücretliden kesilen stopaj yüz binlerce şirketin ödediği kurumlar vergisinden fazla olacaktır. Kayıt dışı ekonominin yıllık maliyeti 300 milyar dolar iken bununla mücadele için ayrılan bütçe binde 2'dir. Bütçe açığı geçen yıla göre %40 artacaktır. Turizmdeki hâlimiz faizin kırkta 1'i oranındayken kültürün ağırlığı tam olarak binde 3'tür. Dışişlerinin hâli pürmelalini ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin yirmi üç yılda tanıyan, tanıtılabilen ülke sayısı sıfır iken Rum Kesimi'yle diplomatik ilişki kuralların sayısının 31 olduğunu göstermektedir; üstelik bu yıl Türki Cumhuriyetler de bu kervana katılmıştır ve maalesef iktidar bu can acıtıcı tabloyu sessizlikle geçiştirmiştir. Vize randevularının ise karaborsaya düştüğü bir politikayla karşı karşıyayız” dedi.
Türkiye’nin yeniden adil, öngörülebilir ve kapsayıcı bir ekonomik düzene kavuşması için, geçmişte başarısı kanıtlanmış adalet, güven ve akıl temelli yönetime dönmesi gerekiyor
Türkiye’nin geçmiş dönemindeki ekonomi başarısını hatırlatarak sözlerini tamamlayan Ekmen, “Bu bütçe emekliyi yok sayan, asgari ücretliyi ezen, çiftçiyi toprağa küstüren, gençleri ülkeden kaçıran bir bütçedir; bu bütçede akıl, bilim, adalet yoktur; milyarlarca dolar faize gömülmüştür ve vatandaş ağır enflasyon altında ezilmeye devam etmektedir. Hukukun üstünlüğünü, liyakati esas alan, üretim ve hakça paylaşımı merkeze koyan bir ekonomi söz konusu değildir. Milletimiz bu savurganlığı, bu adaletsizliği ve bu beceriksizliği ilk seçimlerde cezalandıracak ve layık olduğu şekilde yönetileceği kadroları işbaşına getirecektir. Sayın Bakanlara -şu anda burada olmayan Sayın Cevdet Yılmaz, Sayın Mehmet Şimşek- bir konuyu hatırlatmak istiyorum: geleneksel Doğu tıbbında vücuda sağlıklı günleri hatırlatmak bir tedavi yöntemidir, hücreler o sağlıklı günleri hatırladığında tekrar kendini onaracağı kabul edilmektedir. İki Bakanımıza 2004 ve 2008 yılları hatırlatmak istiyorum. 2003 TÜFE enflasyonu %18,4 iken 2004'te asgari ücrete %37,5 zam yapılmıştır; tam olarak enflasyonun 2 katı. 2005 yılında ise enflasyon %7,7'ye düşmüştür. 2008 yılında ise enflasyon %10,1 iken %19,8 yani bir daha enflasyonun 2 katı zam yapılmıştır ve o yıllarda her yıl temmuz ayında güncelleme yapılmıştır. Demek ki asgari ücret artışı iddia edildiği gibi enflasyon artışına sebebiyet vermiyormuş; asgari ücret artışı ekonomik dengeleri bozmuyormuş. Ne zaman? Ülke yönetimini ve ekosistemini düzgün kurgulayıp çalıştırdığınız zaman. Bunu yapabilecek bir irade bugün ortaya çıkarsa hemen başlangıçta üç adım yeter: Bir, ehliyetli, liyakatli ve güçlü kadrolar; iki, yolsuzluk ve gösteriş sarmalından çıkış; üç, hukuk, adalet ve özgürlükleri merkeze alan bir yönetim anlayışına geçiş. Ülkenin kaderi hiç kimseye, özellikle tek başına bir kişiye bağlı olamaz. AK Parti'nin kuruluş yıllarına gittiğimizde o zamanki kadrolara, o zamanın siyaset ve bürokrasi kalitesine, partinin ağır isimlerine, parti ve devlet yönetiminde oluşturulan dengeye baktığımızda o zamanlarda nasıl bu kadar düşük faiz ödendiğini ve nasıl enflasyonun tam 2 katı oranında asgari ücrete zam yapıldığını anlayacaksınız. O dönemde yakalanan görece refah ortamı tesadüf değildir. Hukukun üstünlüğü, güçlü kurumlar ve ehliyetli ve liyakatli kadrolarla yaşanan bir başarıdır. Bugün ise sorunumuz hukuktan uzaklaşma, kuralsızlık, keyfîlik, iş bilmezlik ve neme lazımcılıktır. Türkiye'nin yeniden adil, öngörülebilir ve kapsayıcı bir ekonomik düzene kavuşabilmesi için geçmişte işe yaradığı defalarca kanıtlanmış adalet, güven ve akıl eksenli yönetime geçmesi gerekiyor” dedi.