EKMEN: BU BÜTÇE MİLLETİN DEĞİL, BİR AVUÇ MUTLU AZINLIĞIN BÜTÇESİDİR
Bütçeler iktidarın aynasıdır
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda bütçenin tümü üzerine söz alan Ekmen, “Bütçeler, iktidarların aynasıdır. Gelirleri toplarken ve harcarken hangi öncelikleri benimsediklerini, gelir toplama yöntemlerini ve harcama iradelerini gösteren metinlerdir. Bir bütçe, iktidarın devlet yönetimine bakışını açık biçimde ortaya koyar. Hatta bir iktidarın temel politik kabulleri ve siyasi pratiği hakkında hiçbir bilginiz olmasa bile bütçe teklifini inceleyerek o iktidarın temel anlayışını, vizyonunu ve perspektifini anlayabilirsiniz. Kısacası, bütçeler iktidarların zihniyet haritasıdır. 14 gün boyunca bu konu üzerine konuşacağız ama şunu hemen söyleyebiliriz: Bu bütçe; hukuk devletini, şeffaflığı ve kamu kaynaklarının denetimini güvence altına alan bir bütçe değildir. Bu bütçe, milletin bütçesi değil; faizciden müteahhide, ayrıcalıklı bir azınlığın, imtiyazlıların, bir avuç mutlu azınlığın bütçesidir” dedi.
Milletvekillerinin bütçeye etkisi ne kadar?
Ekmen, milletvekillerinin bütçeye tesir edemediklerini belirterek, “Bütçe için aylarca hazırlık yapılıyor, ardından milletvekilleri Plan ve Bütçe Komisyonu’nda ve Genel Kurul’da yaklaşık iki ay çalışarak bütçe kanunu teklifini onaylıyoruz. Basit bir soru sormak gerekirse: TBMM’nin külli iradesi ya da bir milletvekilinin bütçeye etkisi ne kadar? Cevap: Sıfır ya da sıfıra yakın. O zaman niçin Meclis’i yaklaşık iki ay boyunca bu bütçeyle meşgul ediyoruz? Bunun birkaç yönü var. Birincisi, bırakın muhalefet partilerini ve milletvekillerini, iktidar ve ittifak partisi milletvekillerinin katkısı ve kalitesi bütçeye ne kadar yansıyabiliyor? Diğer taraftan, burada virgülüne ve kuruşuna dokunmadan geçen bütçeyi Sayın Cumhurbaşkanı nasıl yönetiyor? Harcama kalemleri arasında istediği kaydırmaları yapabiliyor. Bütçeyi artırabiliyor, bütçe kanunundaki ödeneklerden daha fazlasını harcayabiliyor. Peki, bu bütçe çıkmazsa, Türk Tipi Cumhurbaşkanlığı sisteminde herhangi bir sorun veya sorgulama yaşanacak mı? Hayır. Çünkü bir önceki yılın bütçesi, belli oranlarda güncellemelerle geçerli olacak. Milletvekili olarak bütçenin yapımına katkımız yok, uygulanmasını denetleme hakkımız yok, bütçenin çıkmaması dahil hiçbir şeyi değiştirmeyecekse, biz Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni iki ay boyunca niçin bu süreçle meşgul ediyoruz?” diye sordu.
Hukuk ve adalet mücadelesi verenlerin de bütçesi değildir
“Bütçe kimin değildir?” diye soran Ekmen, “Bu bütçe; faizcilere, müteahhitlere, israf ve gösterişe ayrılan trilyonlarca liraya karşılık, kuraklık ve don felaketleri karşısında tedbir alınmayan ve yalnız bırakılan çiftçiye, hasadını yapacağı hafta pamuk, göbek marul, cennet hurması, fıstık, badem gibi ürünlerde ithalat izinleriyle ezdirilen, bahçesindeki ürünleri işçilik bedeli kadar etmeyen üreticiye, gebe hayvanını, süt ineğini kesmek zorunda kalan, yem bulamayan, canlı-karkas et ithalatı nedeniyle iflasa sürüklenen hayvancıya yalnızca 168 milyar TL tarımsal destek ödemesi ayrılan çiftçinin ve hayvancının bütçesi değildir. Ayda bir et yiyemeyen, kahvede 10 liraya çay içemeyen, torununa harçlık veremeyen, açlık sınırının altında yaşayan emeklinin, sokaklarda güvenle yürüyemeyen, caydırıcı olmayan infaz sistemi nedeniyle şiddete maruz kalan, evladının ihtiyaçlarını karşılayamayan kadının, bağımlılıkla mücadele için kişi başı 4 TL, gençlik desteğine günlük 3 TL ayrılan, uyuşturucu ve kumar bataklığında çaresiz kalan, iş bulamayan veya işe gitse düzgün ücret ve sosyal güvence bulamayan, yeteneklerini geliştirecek mekanizmalardan yoksun gençliğin, siftah yapamayan, asgari gelirle çalışan, maliye uygulamaları ve elektrik giderleri altında ezilen esnafın, yüksek enflasyon ve baskılanan kur nedeniyle maliyetleri artan ama fiyatlarını yükseltemeyen, pazar kaybeden, konkordato ilan eden ve işçilerini kapıya koymak zorunda kalan KOBİ ve üreticinin, mahkeme kararı olmasına rağmen işine dönemeyen KHK’lıların, çocuk yaşta müebbetle yargılanan masumların, icra dairelerinde alacağını bekleyenlerin, borçları altında ezilenlerin, cezaevlerinde adalet bekleyenlerin ve hayatın her alanında hukuk arayanların bütçesi değildir” açıklamasında bulundu.
Bütçe tefecinin, rantiyecinin, itibarı gösterişte arayan siyasetçi ve bürokratın bütçesidir
Bütçenin belli bir azınlığın olduğunu belirten Ekmen, “Ülkenin kaynakları, devletin tüm hakları, fakir fukaradan alınan dolaylı vergiler, asgari ücretli ve emekliden sakınılan gelirler, milletin bin bir fedakârlıkla biriktirdiği hazinedeki, beytülmaldeki, yani hepimizin ortak kasasındaki birikim kime ve nereye harcanmaktadır? 2 trilyon 742 milyar TL faiz gideri, 101 milyar TL garanti ödemeler için müteahhitlere ayrılan pay, bir türlü vazgeçilemeyen davetiyeli ihale sistemiyle üç liraya yaptırılan bir liralık işler, vazgeçilemeyen israf ve gösteriş harcamalarıyla bu bütçe tefecinin, rantiyecinin, müteahhidin, itibarı gösterişte arayan siyasetçi ve bürokratın bütçesidir” dedi.
Terörle mücadele yılları, ülkemizin kalkınmasını engelledi
Bütçede terörle mücadele uygulamalarına harcanan paraya da dikkat çeken Ekmen, “Türkiye uzun yıllar boyunca kaynaklarını terörle mücadeleye ayırmak zorunda kaldı. Eğer bugün feshedilen PKK hiç var olmasaydı ve kaynaklarımızı verimli kullansaydık, bugün dünyanın ilk 10 ekonomisi arasında yer alabilirdik. Meclis Başkanımız Sayın Numan Kurtulmuş bazı konuşmalarda 50 yılımızı esir alan, en az 50 bin insanımızın canına mal olan terörle mücadelenin finansal bedelini 3 trilyon dolar olarak hesaplıyor. Ülke tarihimizde böyle bir parantez olmamış olsaydı; bugün bambaşka şeyler konuşuyor, çok daha ileri şehirlerde, iyi kalkınmış, açlık sınırından, mutlak yoksulluktan uzaklaşmış bir ülke de yaşıyor olabilirdik. Böyle bir miras devraldık ama evlatlarımıza sorunlarını çözmüş, şiddet, tedhiş ve terörün hak aracı olmaktan çıktığı gerçek anlamda katılımcı bir yönetim, hukuka gönülden bağlı bir devlet sistemi, özgür ve müreffeh insanların yaşadığı bir ülke bırakabiliriz. Böylelikle, bundan sonraki kuşakların, bizim için siyasetçilerin ‘2010’lu, 2020’li yıllarda tarihsel dönüm noktalarını ıskalanmasaydı…’ diye yorum yapmalarını engellemiş oluruz” ifadelerini kullandı.
Fesih ve tasfiye sürecinin hukuki statüsü hâlâ netleşmemiştir
Geçtiğimiz senenin bütçe görüşmelerini hatırlatan Ekmen, “Geçtiğimiz yıl yapılan bütçe görüşmeleri, 2024 Yılı Meclis Açılış programında Sayın Devlet Bahçeli’nin DEM Parti sıralarına giderek tokalaşması ve ardından yaşanan gerçekten çarpıcı gelişmelerle tarihe geçti. Sayın Bahçeli o dönemde Orta Doğu’daki çalkantılı sürece dikkat çekerek, adeta 3. Dünya savaşı eşiğinde içeriyi tahkim etmenin önemini vurgulamış ve bunun en kritik adımı olarak ülkemizdeki silah, şiddet ve terör sarmalının sona erdirilmesini önermişti. Aradan geçen 15 ayda, Sayın Bahçeli hepimizi şaşırtan ve sarsan bir kararlılıkla; önyargılar, ön kabuller ve birikmiş öfke ile beslenen duvarlara hamleler yaptı; belki tüm engeller henüz yıkılmadı, ama statüko ciddi şekilde sarsıldı ve çatışma çözümüne dair yeni fikirler konuşulmaya başlandı. Ne var ki bu sürece iktidarın ne ölçüde ayak uydurduğu tartışmalıdır, bugün geldiğimiz noktada sürecin istenen seviyeye ulaşmadığı açıktır. İlerleme kaydediliyor fakat 14 ay gibi kritik bir sürede ulusal ve uluslararası koşulların bu kadar elverişli olmasına rağmen süreç hâlâ tamamlanmamıştır; en büyük sorun, fesih ve tasfiye sürecinin hukuki statüsü ile yasal adımların hâlâ netleşmemiş olmasıdır. İnşallah Komisyon’un raporu bir an önce çıkar ve yasa teklifleri Meclis’e sunulur” açıklamasını yaptı.
1 Ekim 2024’ten bu yana 14 ay geçmesine rağmen hukuk devleti alanında beklenen iyileşmeler yaşanmadı
1 Ekim’den bu yana neler yaşandığını anlatan Ekmen, “Süreç yönetimi bağlamında başka bir konuya dikkati çekmek gerekiyor: İnsanlar, Sayın Devlet Bahçeli’nin sıra dışı ve şaşırtıcı çağrısını duyduğunda, bunun ülkemizin bekası ve istikbali adına ciddi bir durum tespiti sonucu atılmış adımlar olduğunu düşündü. İsrail’in saldırganlığı karşısında önce ülkemizin, sonra bölgenin insanlarını ve devletlerini ayetteki ifadesiyle ‘bir vücudun azaları gibi’ bir araya getirmenin gerekliliği hem İsrail’e haddini bildirmek hem de yeni bir tarihsel strateji ve birliktelik oluşturmak için şarttı. İnsanlar, devletin 50 yıldır mücadele ettiği bir terör örgütünün lideri ve üyelerine yapılan bu çağrının, muhtemelen herkesi kapsayan kuşatıcı bir yaklaşımı gerektireceğini düşündü; bu tehdit analizi ve çağrının gerekleri, muhalif ya da iktidar yanlısı tüm vatandaşların devletiyle bütünleşmesini zorunlu kılıyordu. Ancak 1 Ekim 2024’ten bu yana 14 ay geçmesine rağmen hukuk devleti, özgürlükler, adalet ve demokrasi alanlarında beklenen iyileşmeler yaşanmadı; kayyum atamaları devam etti, hukuka aykırı gözaltılar ve soruşturmalar yaygınlaştı, sosyal medya ve sokakta fikirlerini ifade eden gazeteci, akademisyen ve vatandaşlar cezaevleriyle karşılaştı. Hasta hükümlülerin durumu, muhalif medyanın el değiştirmesi ve KHK’lıların iade edilmemesi gibi konularla birlikte AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarına uymama, siyasi partilerin içi ve seçim mevzuatının tartışmalarıyla toplumun ve siyasetin zehirlenmesi gibi pek çok olumsuz tablo gözlemlendi. Böylece devletin doğrudan gücü, siyasetin hegemonyası, yargının araçsallaştırılması ve medyanın kontrolü aracılığıyla toplumsal ve siyasi alanın şekillendirilmeye çalışıldığı bir yıl boyunca açıkça görüldü” dedi.
Her geçen gün fakirleşiyor ve daha ağır bedeller ödüyoruz
Ekmen, “1 Ekim süreci vesilesiyle hukuk, adalet ve yargı uygulamalarındaki çelişkilere dikkat çekiyorum ama eminim Sayın Mehmet Şimşek, bu uygulamaların ekonomi üzerindeki maliyetini ve bütün çabasına rağmen bu maliyeti nasıl geriletemediğini de içten içe düşünüyor ve hayıflanıyordur. 100 ülkenin 95’inde uygulansa sonuç alacak tedbirler en katı haliyle bizde uygulanıyor ve biz 2,5 yıl sonra hâlâ baskılanan kur, yüksek faiz-enflasyon altında eziliyoruz. Her geçen gün fakirleşiyor, her geçen gün daha ağır bedeller ödüyoruz. Oysa Genel Başkanımız Sayın Ali Babacan’ın her zaman vurguladığı gibi; iyi bir ekonomiye dair bilinen tüm kurallar, ancak hukuk güvenliğinin, adaletin hâkim olduğu, insanların kendini özgür hissettiği ülkelerde uygulanırsa sonuç alınabilir. Hukuk, adalet, özgürlük ve demokrasiye dair minimum standartların uygulanmadığı ülkelerde -ki artık maalesef Türkiye bu ülkelerden biridir- 10 Nobel ödüllü iktisatçıları iş başına getirseniz bile bir sonuç alamazsınız. Medeniyetimizin alimler yüz yıllar önce ‘Küfr ile abad olunur belki ama zulm ile asla’ dediğinde tam da buna işaret ediyordu” diyerek ekonominin düzelmesi için hukukun olması gerektiğine dikkat çekti.
Önceliğimiz Millî Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun fesih ve tasfiye sürecini tamamlamak olmalı
Hafta sonu saha ziyaretinde bir vatandaş ile arasında geçen diyaloğu aktaran Ekmen, “Önceki gün sabahın erken saatlerinde Siirt meyve ve sebze halinde vatandaşlarımızla sohbet ederken bir vatandaşımızın şu çarpıcı cümlesi belki de bu bir buçuk yılın özetiydi: ‘Vekilim bu kadar can alan/can alıcı bir meseleyi çözmeye çalışıyorken başka alanlarda yeni sorunlar üretmek ve insanların bu sürece olan güvenini azaltacak işler yapmaktan niçin vazgeçmiyorlar?’ Bu vatandaşımızın sorusunu ben de AK Parti Grubu’na ve vekillerine soruyorum. Siyasetin sadece sürecin temkinli destekçilerini değil, sürece doğrudan karşı olanları da anlama sorumluluğu vardır. Bu aynı zamanda, sürecin sağlıklı ilerlemesinin de gereğidir. Sürece destek ile güven arasındaki devasa boşluğu anlayıp gereğini yaptığımızda, sürecin ruhuna aykırı uygulamalardan vazgeçip, tasfiye sürecinin sadece Öcalan ve PKK için değil benzer örnekler için de sonuç üreteceğini, sürecin en büyük vaadi olan hukuk, adalet, demokrasi ve özgürlük alanlarında atılacak adımların sadece Kürtler için değil, 85 milyon vatandaşımız için de geçici olacağını anlatır ve buna uygun davranırsak; sürece güven artacak, sürecin ihtiyacı olan yasa ve uygulamalar üzerindeki şüpheler azalacak, süreç hızlanıp başarıyla da bitecek İnşallah. Belki de hepimizin vazifesi, aramızdaki niza ve tartışmaları hatta mümkünse ülkenin gündemini üç ay boyunca dondurarak evveliyatla Millî Kardeşlik, Dayanışma ve Demokrasi Komisyonu’nun gündeminde olan fesih ve tasfiye sürecini başarıyla tamamlamak; sonra da hukuk, adalet, özgürlük ve demokrasi alanlarında ülkemize çağ atlatacak, her bir vatandaşımızı özgür ve müreffeh kılacak adımları atmaktır. Ama geriye dönüp baktığımızda buna uygun bir yılı geri de bıraktığımızı maalesef iddia edemeyiz” dedi.
Cumhurbaşkanı tüm parti liderlerini hemen davet etmeli
Sözlerinin sonunda Cumhurbaşkanı’na seslenen Ekmen, “Genel Başkanımız Sayın Ali Babacan’ın Cumhurbaşkanımıza yaptığı çağrıyı bir kez daha yinelemek istiyorum: Sayın Cumhurbaşkanı, hemen şimdi siyasi parti liderlerini davet ederek, başta Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu sürecinin gerekleri olmak üzere, ülkenin yakıcı sorunlarını masanın etrafında konuşmalı, müzakere etmeli, dinlemeli ve ortak aklın gereğini uygulamalıdır. O zaman yürütülen programda ve sunulan bütçede faiz, vergi, borsa ve kur dörtlüsünün belirleyici göstergeleriyle ölçümler sona erecek ve ekonominin nasıl bir rahat nefes alacağını hep birlikte göreceğiz” dedi.