"Bir vefa kitabı"
Yazarı Ercan Güneş, 3. kitabı 'Yitip Giden Bir Kuşak 78'liler'i vefa kitabı olarak niteliyor ki doğrudur. Seksen öncesi anarşik ortamda kaybettiği iki can dostuna ithafen yazılmıştır 78'liler kitabı. Yine tabii Mersin Global Yayıncılık'tan yine Hakan Koçman, Baha Akıner elinden.
Yakın Cumhuriyet tarihine kazınmış iki kuşak vardır biri efsane 68 kuşağı diğeri, 68 kuşağının biraz gölgesinde kalmış 78 kuşağıdır. Zira 68 kuşağı öncül kuşaktır ve bilinirliği çok fazladır. 78'liler ölüm kuşağı olarakta adlandırılır. O dönemin kayıpları 68' lilere göre daha fazladır çünkü. Dile kolay 12 Eylül 1980 öncesi her gún ortalama 10 kişi terör olayları nedeniyle hayatını kaybediyordu. Eğitim yapılamıyor, insanlar sokağa çıkamıyordu.
Tüm bunlara bir de enerji darboğazı eklenmişti. Elektrik, kömür, tüpgaz bulmak çok zordu. İnsanlar adeta karanlığa, soğuğa terk edilmişti. Sanki gizli bir el, alttan alta askeriyenin ülke yönetimine gelmesini istiyordu.
Yazarımız Ercan Güneş o günlerin hem canlı tanığı hem de birçok yönden mağdurudur. Güneş, 1961 Gaziantep-İslahiye doğumludur. Küçük yaşta ailesi Mersin'e taşındı. Mersin'de büyüdü, okudu. Anadolu Üniversitesi AÖF İşletme ve yine aynı üniversitenin medya iletişim bölümü mezunudur. Halen İstanbul Üniversitesi AÖF kültürel miras ve turizm bölümü öğrencisidir.
Ercan Güneş 17 yaşında tiyatroya başladı. Mersin'in ilk özel tiyatrosunu kurdu. Sonrasında aktif tiyatro oyunculuğunu bırakarak, tiyatro organizasyonları gerçekleştirdi. Birçok medya kuruluşunda temsilcilik, reklamcılık, yazarlık yaptı. Evli ve bir çocuk babasıdır. 2012'den bu yana Mersin Ticaret Borsası medya danışmanlığı görevini sürdürmektedir.
Sosyal farkındalığı oldukça yüksek olan yazarımız, kendisini gençliğinden bu tarafa takip eden ve borçlu olduğunu bildiği öldürülen arkadaşlarına bu kitapla vefa borcunu ödediğini düşünmektedir. Masum gençler birer birer toprakla buluştular. Hayatlarının baharında geleceklerini yaşayamadan aramızdan, sevdiklerinden koparıldılar.
Yazar, kitabını oluştururken kesinlikle zehirleyici ve kamplaştıran dil kullanmaktan uzak durmuştur. O, ölen ve öldüren tarafların aslında birer mağdur olduklarını düşünür. Saf bakir Anadolu insanı şucu -bucu diye birbirine düşürülmüştür. Her kim ki 15 yaşındaki bir genci ölüm makinasına, kıyıcı bir tetikçiye dönüştürdü ise, görevini tam yerine getirmiştir. Çünkü süreç istenilen darbeyle sonuçlanmıştır.
Darbe sırasında içeri tıkılanlar bu kez faşizmin farklı bir yüzü ile karşılaşmışlardır. İşkencelere, insanlık dışı muamelelere maruz kalmışlardır. Askeri yönetimin katı uygulamaları aslında onların derdinin sağ-sol olmadığı fakat gerçekte emperyalizmin anti-Sovyet ön karakol girişimine hizmet etmek olduğudur.
Devletin hafızası olarak bilinen ve o dönemlerin muktedir emniyet müdürü Mehmet Ağar bir söyleşide durumu çarpıcı şekilde özetlemiştir ve şöyle demiştir: "Bizler Türkiye'deki aşırı sol fraksiyonların arkasında Sovyetler Birliği'ni sanıyorduk oysa aşırı solun destekçisinin Batılı istihbarat örgütleri olduğunu gördük." İşte bu itiraf niteliğindeki açıklama dönemin baş aktörlerinin aslında kimler olduğunu göstermesi açısından ibretliktir.
Fakat olanlar Ercan Güneş'lere, Şenol Küçük'lere, Mesih Yörük'lere, Veli Can Oduncu'lara olmuştur. Ama hâkim irade, üst akıl darbeyle 'bizim çocuklar yönetime el koydular' sözüyle amacına ulaştı. Türkiye üzerinde dönen bu iğrenç, kanlı oyunlar henüz bitmemiştir..
Ercan Güneş'in kitabı aynı zamanda o köhne dönemle bir yüzleşmedir. Gençlere, gelecek kuşaklara uyarıdır. Kitap bu haliyle de aslında gerekli bir vazife üstlenmiştir.
Okuru ve ders alanı çok olsun!