•
Vedanın Ötesi: Hayaller, Vefa ve Kalplerdeki İz
Merhum Sabahattin Çakmakoğlu, Mersin'deki görevinin sonuna yaklaşırken, zihninde şehrin geleceğine dair daha büyük hayaller ve projeler vardı. Bunlardan yalnızca birkaçını samimiyetle paylaşmıştır.
Öncelikle, üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye'nin, bu muazzam potansiyeli yeterince değerlendirmediğini düşünmektedir. Özellikle Mersin gibi Akdeniz'in incisi bir vilayette, yolcu taşımacılığından başlayarak, iç ve dış ticarette deniz yolunun ağırlığının artırılması gerektiğine inanmıştı. Kıbrıs trafiği dışında, Mersin'in liman ve iskelelerinin yeterince canlı olmadığını gözlemlemiş ve "artık biz de varız" denilmesi için kapsamlı bir denizcilik seferberliği gerektiğini vurgulamıştır. Bu hedef doğrultusunda, İstanbul ve İzmir'den sonra Türkiye'nin üçüncü “Deniz Ticaret Odası”'nı Mersin'de kurmayı başarmış olması, kendileri için önemli bir adımdı.
Bir diğer büyük hayali ise, tarihi Tarsus'u tekrar denizle buluşturmaktı. Kleopatra'nın Antonius'la buluştuğu, bir zamanların sahil şehri Tarsus'un, alüvyonlarla dolması sonucu denizden 15 km içerde kalmış olmasını bir kayıp olarak görüyordu. Ona göre, Tarsus'un "Kleopatra Kapısı"nın anlamını sadece hayal etmekle kalmamalı, şehri yeniden denize kavuşturmanın yolu aranmalıydı. Bu amaçla, sahildeki "Beyaz Kum Plajı"na uzanan bir bölgede bir toplu konut alanı ve bir uydu kent oluşturarak, Tarsus'u bu yeni yerleşimle birleştirmek ve onu tekrar bir deniz şehri haline getirmek istiyordu. Bunun için geniş bir bulvar inşasına başlanmış gibiydi. Çakmakoğlu, kendisinin ayrılışından sonra Tarsus Belediye Başkanı seçilen “Burhanettin Kocamaz”ın da şehre güzel tesisler kazandırdığını belirtmiş ve kendilerini kutlamıştır.
Nihayet, 13 Ocak 1988 öğle saatlerinde, Mersin’den ailece ayrılma vakti gelmiştir. Bu ayrılış, buruk duygularla ama aynı zamanda muazzam bir sevgi gösterisiyle yaşanır. Çok sayıda arabadan oluşan büyük bir konvoy eşliğinde, kendisini uğurlamak için toplanan kalabalığın içten vedalaşmaları arasında yola çıkarlar. Tarsus’tan Pozantı’ya doğru çıkarken, yol boyunca seyir yavaşlar; zaman zaman durulur, uğurlayanlarla son kez bakışılır, eller sallanır. İşyerlerinden çıkıp yola koşan, arabaların önüne geçen, sanki yarışır gibi bir telaşla vedaya yetişmeye çalışan insanların coşkusu görülür. Bu manzara, bir veda olmaktan çok, bir sevgi gösterisine dönüşmüştür.
Mersin’in güneşi solgun ama sıcak bir şahit gibi her şeyi izler; o an, şehrin hafızasında yerini alır. Çünkü bu gidiş, Mersin’den bir ailenin gidişi değil, Mersin’in bir parçasının da yola çıkışıdır. Ve o yol, arkasında hâlâ el sallayan yüzleri, yaşlı gözleri, suskun duaları bırakır.
Ancak, kendileri bu veda anısını yazarken, bir hüznü de beraberinde kayıtlarına not düşer. O gün kendisini uğurlayan, ancak daha sonra vefat ederek aramızdan ayrılan, bir daha görüşme şansını kaybettiği dostlarını da yürekten anar. Bu isimler, onun Mersin'de kurduğu samimi bağların birer nişanesidir:
Sevdiği Belediye Başkanı Okan Merzeci,
Viranşehir'deki turistik tesislerden tanıdığı, vefatına kadar samimiyetini sürdürdüğü Selami Çakır,
Gaziantep'teki Bölge Komutanlığından tanıdığı, emekli olunca Mersin'e yerleşen ve ailece görüştükleri General Osman Engür,
Sıkça Ankara'ya gelişlerinde buluştukları Şevket Sorguç dostu,
Silifke “Mara”-Mağara'dan gelen, sohbetiyle ünlü "Kasap" namıyla tanınan “Hacı Ömer Ağa,
Ve Mersin Seyahat'in sahibi, yardımsever, sonrasında Ankara Terminali'nde başarılı dernek başkanlığı yaparken genç yaşta kaybettikleri Muhsin Sak...
Çakmakoğlu, bu isimleri ve vefatını öğrenemediği diğer tüm Mersinli dostlarını rahmet ve hayır dualarla her zaman yad etmiştir.
Bu duygusal, hüzünlü ve sevgi dolu uğurlanış, Çakmakoğlu için Mersin'de yaptığı tüm hizmetlerin de ötesinde bir anlam taşımaktadır.
Ulaştıkları o manevi tablo, orada yaşayan tüm insanlarla, samimi ve kalıcı bir bağ kurmuş olmalarıyla ilgilidir.
Mersin, onun için görev yapılan bir coğrafya olmamış, emek verilen, sevilen ve geride birçok dost bırakılan bir yürek vatanı olmuştur.
Bu satırlar, bir devlet adamının görevinin ötesine geçen, insani ilişkilerle örülü bir hizmet hikayesinin son perdesidir.
•
26.12.2025|BİR VALİNİN İZİNDE: SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU’NU ANMAK- XVIII-|Son Teşekkürler: Ekip Ruhunun Mimarları
Anasayfa
Yazarlar
Hilmi Dulkadir
Yazı Detayı
Bu yazı 228 kez okundu.
KÜLTÜR YAZILARI... BİR VALİNİN İZİNDE: SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU’NU ANMAK- XVII - | 21.12.2025 | Hilmi DULKADİR
•
Vedanın Ötesi: Hayaller, Vefa ve Kalplerdeki İz
Merhum Sabahattin Çakmakoğlu, Mersin'deki görevinin sonuna yaklaşırken, zihninde şehrin geleceğine dair daha büyük hayaller ve projeler vardı. Bunlardan yalnızca birkaçını samimiyetle paylaşmıştır.
Öncelikle, üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye'nin, bu muazzam potansiyeli yeterince değerlendirmediğini düşünmektedir. Özellikle Mersin gibi Akdeniz'in incisi bir vilayette, yolcu taşımacılığından başlayarak, iç ve dış ticarette deniz yolunun ağırlığının artırılması gerektiğine inanmıştı. Kıbrıs trafiği dışında, Mersin'in liman ve iskelelerinin yeterince canlı olmadığını gözlemlemiş ve "artık biz de varız" denilmesi için kapsamlı bir denizcilik seferberliği gerektiğini vurgulamıştır. Bu hedef doğrultusunda, İstanbul ve İzmir'den sonra Türkiye'nin üçüncü “Deniz Ticaret Odası”'nı Mersin'de kurmayı başarmış olması, kendileri için önemli bir adımdı.
Bir diğer büyük hayali ise, tarihi Tarsus'u tekrar denizle buluşturmaktı. Kleopatra'nın Antonius'la buluştuğu, bir zamanların sahil şehri Tarsus'un, alüvyonlarla dolması sonucu denizden 15 km içerde kalmış olmasını bir kayıp olarak görüyordu. Ona göre, Tarsus'un "Kleopatra Kapısı"nın anlamını sadece hayal etmekle kalmamalı, şehri yeniden denize kavuşturmanın yolu aranmalıydı. Bu amaçla, sahildeki "Beyaz Kum Plajı"na uzanan bir bölgede bir toplu konut alanı ve bir uydu kent oluşturarak, Tarsus'u bu yeni yerleşimle birleştirmek ve onu tekrar bir deniz şehri haline getirmek istiyordu. Bunun için geniş bir bulvar inşasına başlanmış gibiydi. Çakmakoğlu, kendisinin ayrılışından sonra Tarsus Belediye Başkanı seçilen “Burhanettin Kocamaz”ın da şehre güzel tesisler kazandırdığını belirtmiş ve kendilerini kutlamıştır.
Nihayet, 13 Ocak 1988 öğle saatlerinde, Mersin’den ailece ayrılma vakti gelmiştir. Bu ayrılış, buruk duygularla ama aynı zamanda muazzam bir sevgi gösterisiyle yaşanır. Çok sayıda arabadan oluşan büyük bir konvoy eşliğinde, kendisini uğurlamak için toplanan kalabalığın içten vedalaşmaları arasında yola çıkarlar. Tarsus’tan Pozantı’ya doğru çıkarken, yol boyunca seyir yavaşlar; zaman zaman durulur, uğurlayanlarla son kez bakışılır, eller sallanır. İşyerlerinden çıkıp yola koşan, arabaların önüne geçen, sanki yarışır gibi bir telaşla vedaya yetişmeye çalışan insanların coşkusu görülür. Bu manzara, bir veda olmaktan çok, bir sevgi gösterisine dönüşmüştür.
Mersin’in güneşi solgun ama sıcak bir şahit gibi her şeyi izler; o an, şehrin hafızasında yerini alır. Çünkü bu gidiş, Mersin’den bir ailenin gidişi değil, Mersin’in bir parçasının da yola çıkışıdır. Ve o yol, arkasında hâlâ el sallayan yüzleri, yaşlı gözleri, suskun duaları bırakır.
Ancak, kendileri bu veda anısını yazarken, bir hüznü de beraberinde kayıtlarına not düşer. O gün kendisini uğurlayan, ancak daha sonra vefat ederek aramızdan ayrılan, bir daha görüşme şansını kaybettiği dostlarını da yürekten anar. Bu isimler, onun Mersin'de kurduğu samimi bağların birer nişanesidir:
Sevdiği Belediye Başkanı Okan Merzeci,
Viranşehir'deki turistik tesislerden tanıdığı, vefatına kadar samimiyetini sürdürdüğü Selami Çakır,
Gaziantep'teki Bölge Komutanlığından tanıdığı, emekli olunca Mersin'e yerleşen ve ailece görüştükleri General Osman Engür,
Sıkça Ankara'ya gelişlerinde buluştukları Şevket Sorguç dostu,
Silifke “Mara”-Mağara'dan gelen, sohbetiyle ünlü "Kasap" namıyla tanınan “Hacı Ömer Ağa,
Ve Mersin Seyahat'in sahibi, yardımsever, sonrasında Ankara Terminali'nde başarılı dernek başkanlığı yaparken genç yaşta kaybettikleri Muhsin Sak...
Çakmakoğlu, bu isimleri ve vefatını öğrenemediği diğer tüm Mersinli dostlarını rahmet ve hayır dualarla her zaman yad etmiştir.
Bu duygusal, hüzünlü ve sevgi dolu uğurlanış, Çakmakoğlu için Mersin'de yaptığı tüm hizmetlerin de ötesinde bir anlam taşımaktadır.
Ulaştıkları o manevi tablo, orada yaşayan tüm insanlarla, samimi ve kalıcı bir bağ kurmuş olmalarıyla ilgilidir.
Mersin, onun için görev yapılan bir coğrafya olmamış, emek verilen, sevilen ve geride birçok dost bırakılan bir yürek vatanı olmuştur.
Bu satırlar, bir devlet adamının görevinin ötesine geçen, insani ilişkilerle örülü bir hizmet hikayesinin son perdesidir.
•
26.12.2025|BİR VALİNİN İZİNDE: SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU’NU ANMAK- XVIII-|Son Teşekkürler: Ekip Ruhunun Mimarları
Ekleme
Tarihi: 21 Aralık 2025 -Pazar
KÜLTÜR YAZILARI... BİR VALİNİN İZİNDE: SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU’NU ANMAK- XVII - | 21.12.2025 | Hilmi DULKADİR
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.