|PAZARTESİ-PERŞEMBE BULUŞMALARI |45| 20.10.2025 | Hilmi DULKADİR | Tatar Türklerinde Doğumla İlgili Gelenek ve Görenekler: Doğum Öncesi, Esnası ve Sonrasına Ait Köklü Ritüeller -III-
*
Doğum Sonrası ve Koruma Ritüelleri:
Doğum sonrası dönem, Tatar Türklerinde, yeni dünyaya gelen bebeğin topluma kabulünün ve ona bir kimlik kazandırmanın yanı sıra, onu her türlü görünmez tehlikeden korumak amacıyla örülmüş bir dizi karmaşık ritüelle şekillenir. Bu evre, bebeğin fiziksel ve manevi olarak güçlendirilip hayata tutunmasının sağlandığı en hassas süreçtir.
Bu dönemin en önemli ve keyifli geleneklerinden biri, günümüzde de bir ölçüde devam eden "Bäbi Munçası" yani Bebek Hamamı'dır. Eskiden doğumdan hemen sonra, günümüzde ise anne ve bebeğin hastaneden eve geldiği gün özel bir hamam hazırlanır. Bu hamam, bir temizlik ritüeli olmaktan öte aynı zamanda sevaplı ve kutlu sayılan bir sosyal olaydır. Bazı yörelerde yakın akraba ve komşular davet edilir, hamamdan sonra çay sofrası kurulur. Bebeği yıkama işi eskiden "Kendek Äbi"ye, günümüzde ise ailenin diğer kadınlarına düşer. Bu ritüelde en dikkat çekici unsur, bebeğin kayın ağacı dallarından yapılmış bir süpürge ile hafifçe vurularak yıkanması ve bu sırada onun için dualar ve büyülü sözler okunmasıdır.
Metinde verilen örnek dua, bebeğin hangi niteliklere sahip olmasının istendiğini açıkça ortaya koyar:
*
“Ayu kebek batır bul,” (Ayı gibi bahadır ol,)
“Kuyan kebek çitez bul,” (Tavşan gibi hızlı ol,)
“Büre kebek usal bul,” (Kurt gibi kurnaz ol,)
“Kayın kebek carpay,” (Kayın gibi serpil,)
“Çüçük kebek kabar.” (Çiçek gibi kabar.) (metin, s. 69)
*
Bu dua, çocuğun hem fiziksel gücünün hem de zihinsel çevikliğinin, doğadan alınan güçlü ve olumlu imgelerle desteklenmesi amacını taşımaktadır. Kayın ağacının kutsal sayılması ve bereketi temsil etmesi, bu ritüelin derin sembolik anlamını güçlendirmektedir.
Bebeklerin hayata tutunmakta zorlandığı dönemlerde, onları korumak için başvurulan "şansını yaşlılıkta arama" veya "ölümü kandırma" ritüelleri son derece etkileyicidir. Örneğin, çocuğun uzun ömürlü olması için onu 80-90 yaşındaki bir ebenin elbisesine sararlarmış. Buradaki mantık, yaşlı insanın uzun ömrünün, temas yoluyla bebeğe de geçeceği inancıdır. Daha da çarpıcı olanı, bebeği bir süreliğine odunluğa götürüp bırakma uygulamasıdır. Buradaki inanışa göre, "ölüm" çocuğu bir odun parçası sanıp onun canını almadan geçip gidecektir. Bu, ölümü aldatmaya yönelik masumsu ve bir o kadar da umut dolu bir hiledir.
Belki de en ilginç gelenek, çocukları sık sık ölen ailelerin başvurduğu "çocuğu satın alma" törenidir. Yaşlı bir ebe veya dede, bebeği kucağına alıp sokağa çıkar ve "Çocuk satıyorum, alacak mısınız?" diye bağırırmış. Evin içinden bebeğin annesi veya babası çıkıp fiyatını sorar ve çocuğu satın alırmış. Bu sembolik satış işlemi, bebeğin "kaderinin değiştirilmesi" olarak yorumlanır. Kötü kader onu bulamasın, artık "satılmış" ve yeni bir aileye (aslında kendi ailesine) aitmiş gibi görünsün diye yapılır. Bu şekilde "satılan" çocuklara Satlık, Satkı gibi isimler verilmesi de bu kimlik değişiminin bir göstergesidir.
İsim verme süreci de bir koruma mekanizması olarak işlev görür. Çocukları yaşamayan aileler, bir sonraki çocuklarının sağlam ve dayanıklı olması için onlara "demir" anlamına gelen "Timer" kelimesi ile başlayan isimler (Timersa, Timergali) verirler. Ülmäs (Ölmez), Yaşar, Bakıy (Baki) gibi isimler de aynı amaçla tercih edilir. Metnin belirttiği gibi, Tataristan'ın eski Cumhurbaşkanı Mintimer Şeymiyev'e de ismi bu niyetle verilmiştir. Bu, ismin kimlik olmaktan öte, aynı zamanda bir temenni ve kaderi yönlendirme aracı olduğu inancını yansıtmaktadır.
Son olarak, bebeğin ağzına bal veya yağ sürme ("avızlandıru") geleneği, onun rızklı ve tatlı dilli olması için yapılan ilk sembolik girişimdir. Kereşin Tatarlarında ise bu, "Ekmekli tuzlu ol, talihli ol!" dilekleriyle beze sarılı çiğnenmiş ekmekle yapılırmış. Bu uygulama, aynı zamanda annenin tarlada çalıştığı zamanlarda bebeğe doğal bir emzik ve azık olarak da hizmet etmektedir.
Doğum sonrası bu kadar zengin ve derin bir ritüel ağıyla çevrilmiş olmak, Tatar toplumunda bir birey olmanın, doğar doğmaz toplumsal ve manevi bir koruma kalkanına alınmayı gerektirdiğini gösteriyor.
Bu geleneklerin her biri, en temel insani duygu olan "yavrusunu koruma" içgüdüsünün, kültürün imbiğinden süzülerek somut ve anlamlı bir forma bürünmüş halidir.
|PAZARTESİ-PERŞEMBE BULUŞMALARI |46| 23.10.2025 | Karaman’da Ziyaret, Dilek ve Erkek Çocuğu Umudu: İnancın Taşa Sinen Biçimleri-Karaman Tarihi