SİTESOL1
SİTESAĞ1
Hilmi Dulkadir
Köşe Yazarı
Hilmi Dulkadir
 

KÜLTÜR YAZILARI... KAPAĞI AÇILAN KİTAP: Ahıska Türkleri Sürgünden Soykırıma Yüz Yıllık Dram

| Yazar: Metin ERENDOR | Tür: Tarih, Siyaset Bilimi, İnsan Hakları, Göç Çalışmaları | Yayınevi: Kamer Yayınları | Yayın Yılı: 2020 | Sayfa Sayısı: 317| Tanıtan: Hilmi DULKADİR |20 Eylül 2025| • Yazar Hakkında:      Metin Erendor, 1967 Kilis doğumlu, halen Mersin’de yaşayan bir asker, araştırmacı ve yazardır.      1988'de Kara Harp Okulu'ndan Piyade Teğmen olarak mezun olmuş, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde çeşitli komutanlık ve karargâh subaylığı görevlerinde bulunmuş, 2015 yılında Kıdemli Albay rütbesiyle kendi isteğiyle emekliye ayrılmıştır. Türk Ordusu'na ait çeşitli talimnamelerin hazırlayıcısı olan Erendor, askerî disiplin ve sistematik bakış açısını akademik çalışmalarına taşımıştır. "Suriye ve Türkmenler", "Irak Türkmenleri Tarihi", "İran'da Türk Kimliği" ve "Azerbaycan Türkleri" gibi eserleriyle Türk dünyasının yakın tarihine ve sorunlarına ışık tutmaktadır. "Ahıska Türkleri" eseri, bu birikimin ve derin bir insani kaygının doruk noktasıdır. • Bir Halkın Çığlığına Adanmış Ömür: Metin Erendor’dan Yüz Yıllık Dram:      Bu kapsamlı eser (Erendor, 2020), bir tarih çalışması, yüreği vatan hasreti ve sürgün acısıyla yanarak bu uğurda mücadele vermiş bir kalemin, Kıdemli Albay Metin Erendor’un, soydaşlarımızın sesi olma çabasının bir neticesidir. Erendor, askerî kimliğinin getirdiği stratejik analiz yeteneği ile bir aydının duyarlılığını birleştirerek, Ahıska Türklerinin bitmeyen çilesini bütün çıplaklığıyla gözler önüne sermektedir.      Bu kitap, ismini dahi yeni yeni duyduğumuz, Ardahan’ımızın hemen yanı başındaki kadim Türk yurdu Ahıska’dan, 15 Kasım 1944’te bir gecede yollara düşürülen, Orta Asya bozkırlarında, Fergana’da, Krasnodar’da ve nihayetinde dünyanın dört bir yanında vatansız, kimliksiz, ama asla onsuz yaşayamayacakları vatan özlemiyle kavrulan Ahıskalıların destanıdır.        Erendor, bu destanı arşiv belgeleriyle birlikte yaşanan insani dramların tanıklıklarıyla ve sarsıcı bir hakikat arayışıyla anlatıyor. • Metnin Kısa Özeti:      Metin Erendor, "Ahıska Türkleri: Sürgünden Soykırıma Yüz Yıllık Dram" adlı eserinde, Ahıska Türklerinin binlerce yıllık kadim tarihini, 1944 sürgününün trajik sonuçlarını ve günümüze kadar uzanan vatana dönüş mücadelesini akademik bir titizlikle ve insani bir duyarlılıkla ele almaktadır.      Çalışma, öncelikle Ahıska’nın coğrafi ve jeopolitik önemine, ardından Ahıska Türklerinin kökenine dair yapılan kasıtlı çarpıtmalara cevap vererek başlar.       Yazar, Gürcü ve Rus kaynaklarının iddialarını çürüterek, Ahıskalıların köklerini İskitlere, Bun-Türklere, Kıpçaklara ve Osmanlı’ya dayandırarak bu toprakların asli unsuru olduklarını belgeleriyle ortaya koyar.      Kitabın kalbini, Stalin’in 15 Kasım 1944 tarihli kararnamesiyle başlayan ve bir insanlık trajedisine dönüşen sürgün oluşturur. Erendor, sürgünün siyasi, askeri ve ideolojik alt yapısını analiz ederken, “stratejik gerekçeler” altında gizlenen Türk düşmanlığını ve soykırım amacını tüm çıplaklığıyla gösterir.      Hayvan vagonlarında yaşanan ölüm yolculuğu, Orta Asya’da “özel yerleşim rejimi” adı altında sürdürülen esaret, açlık, hastalık ve asimilasyon politikaları, okuyucunun yüreğini burkar.      Sürgünle bitmeyen çile, 1989 Fergana olayları, Rusya’nın Krasnodar bölgesindeki ayrımcı uygulamaları ve nihayetinde ABD’ye uzanan zorunlu göçlerle devam eder.       Erendor, Ahıska Türklerinin Türkiye’ye olan tarihi bağlılığını ve buraya yönelik göçlerini de tüm yasal ve toplumsal boyutlarıyla inceler.      Nihai bölümler, Ahıska Türklerinin anavatanlarına dönüş için verdikleri uluslararası mücadeleye, Gürcistan’ın Avrupa Konseyi’ne verdiği sözlere rağmen sürdürdüğü ikircikli ve engelleyici politikalarına odaklanır. Yazar, bu süreci sadece bir siyaset meselesi olarak değil, bir insan hakları ihlali olarak ele alır ve uluslararası toplumu sorumluluk almaya çağırır. • Bir Varoluş Mücadelesinin Epik Hikâyesi:      1. Kadim Bir Türk Yurdu: Ahıska’nın Kimlik Mücadelesi Erendor, kitabına Ahıska’yı tanıtarak başlar; Türkiye’ye sadece 15 km uzaklıkta, stratejik bir geçiş noktasında, binlerce yıllık Türk izleri taşıyan bir toprak parçası… Ancak onun asıl vurgusu, bu toprakların kimliğine yapılan saldırıdır. Gürcü tarih yazımının, Ahıska Türklerini “Müslümanlaştırılmış Gürcüler” (Meshetler) olarak gösterme çabasını, tarihî ve bilimsel verilerle adeta çürütür. Dresden nüshası Dede Korkut Kitabı’ndaki “Ak-Saka” (Ak-Kale) ifadesinden, Makedonyalı İskender’e direnen Bun-Türkler’e; Kıpçak boylarından, Osmanlı tahrir defterlerindeki Arslan, Bayındır, Korkut gibi Türkçe isimlere uzanan bir kanıtlar zinciri sunar. Bu bölüm, bir halkın köklerinden koparılma girişimine karşı, sağlam bir tarih bilinciyle verilmiş güçlü bir cevap niteliğindedir. •      2. Sovyet Zulmünün Kara Bulutu: 1944 Sürgünü ve Soykırım Kitabın belki de en sarsıcı kısmı, 1944 sürgününün anlatıldığı bölümdür. Erendor, bu trajediyi soğuk bir tarih anlatısı olarak bırakmaz. Okuru, o kara geceye, kapıların kırılarak açıldığı, insanların “Türk oldukları” için hayvan vagonlarına doldurulduğu o anlara götürür.       Sürgün gerekçesi olarak öne sürülen “Almanlarla iş birliği” yalanını, cephede Nazilere karşı savaşan 40 bin Ahıskalı askerin varlığıyla çürütür. Gerçek nedenin, Stalin’in sıcak denizlere inme hayali ve bu stratejik bölgeyi Türk unsurundan temizleme planı olduğunu vurgular.      Yazar, yaşananları bir “soykırım” olarak nitelendirir. Neden? Çünkü amaç, sadece topraklarından atmak değil, kimliklerini, hafızalarını, varlıklarını sistematik bir şekilde yok etmektir. Yolda açlıktan, hastalıktan ölenler, Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan’ın ücra köşelerine atılanlar, “özel yerleşim rejimi” adı altında her hareketi kontrol altında tutulan, her ay karakola imza atmak zorunda bırakılan, 12 yıl boyunca modern bir esir kampında yaşamaya mahkûm edilen insanlar...       Erendor, bu politikanın, bir halkı fiziksel ve kültürel olarak yok etmeye yönelik olduğunu belgeleriyle ortaya koyar. •       3. Vatansızlar: Diasporada Kimlik ve Aidiyet Arayışı       Stalin’in ölümünün ardından sürgün edilen diğer halklar vatanlarına dönebilmiş, ancak Ahıska Türklerine bu hak bir türlü tanınmamıştır. Erendor, bu ikinci travmayı anlatır. Artık vatansızlardır. Dağıldıkları coğrafyalarda (Azerbaycan, Özbekistan, vs.) ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmüş, asimilasyon baskısına maruz kalmışlardır.       Ancak yazarın da altını çizdiği gibi, inanılmaz bir direnç göstererek dillerini, dinlerini, örf ve adetlerini, en önemlisi de “Türk” kimliklerini ve anavatan özlemlerini korumayı başarmışlardır. Bu bölüm, bir halkın kültürel hafızasının, en ağır koşullarda bile nasıl bir direnç kaynağı olabildiğinin kanıtıdır. •      4. Yeni Trajediler: Fergana, Krasnodar ve Yeniden Sürgün Umutlar 1989’da Gorbaçov’un glasnost (açıklık) politikasıyla yeşermiş, ancak kısa sürede kanla boğulmuştur. Erendor, Özbekistan’ın Fergana vadisine odaklanır. Sovyet yönetiminin kışkırttığı etnik çatışmalar, Özbek milliyetçilerinin Ahıska Türkleri’ne yönelik vahşeti, evlerin yakılması, katliamlar... Bu olaylar, dünya kamuoyunun Ahıska Türkleri’nin varlığından ilk kez bu denli yakından haberdar olmasını sağlamış, ancak bedeli on binlerce Ahıskalının ikinci bir sürgün yaşayarak Özbekistan’ı terk etmek zorunda kalması olmuştur.      Bir kısmı Azerbaycan’a giderken, büyük bir kısmı Rusya’nın Krasnodar bölgesine sığınmıştır. Ancak burada da “istenmeyen vatansızlar” olarak karşılanmışlardır.       Erendor, Krasnodar’daki ayrımcı uygulamaları, “propiska” (ikamet izni) verilmemesini, sistematik baskıları ve nihayetinde bir kısmının ABD’ye göç etmek zorunda kalışını acımasız bir gerçeklikle anlatır. Bu bölüm, sürgünün bir defalık bir olay değil, nesiller boyu süren bir kader olduğunu gösterir. •      5. Sığınak ve Aidiyet: Türkiye’ye Göç ve Entegrasyon Sorunları Erendor, 1829’dan günümüze uzanan Türkiye’ye göç dalgalarını inceler. Türkiye, daima Ahıska Türkleri için bir umut kapısı, bir “ana yurt” olmuştur. 1990’lardan sonra artan göçlerle Bursa, İzmir, İstanbul gibi şehirlere yerleşen Ahıskalılar, burada da vatandaşlık, çalışma izni, diploma denkliği ve toplumsal uyum gibi ciddi sorunlarla karşılaşmışlardır.       Yazar, Türkiye’nin soydaşlarına sahip çıkma çabalarını anmakla birlikte, 3835 sayılı kanunun etkin bir şekilde uygulanamamasından ve yaşanan bürokratik zorluklardan da bahseder. Bu bölüm, vatana dönüş hayalinin bile ne denli zorlu mücadelelerle dolu olduğunu gözler önüne serer. •      6. Vatana Dönüş Rüyası: Uluslararası Mücadele ve Gürcistan’ın Döngüsü      Kitabın son bölümleri, Ahıska Türklerinin en temel hakkı olan vatana dönüş mücadelesine ayrılmıştır.       Erendor, 1956’dan itibaren başlayan örgütlü mücadeleyi, uluslararası platformlara taşınan çabaları anlatır. Gürcistan’ın 1999’da Avrupa Konseyi’ne üye olurken, Ahıska Türklerinin geri dönüşünü sağlama sözü vermesini bir dönüm noktası olarak işaretler. Ancak, 2007’de çıkarılan “Geri Dönüş Yasası”nın pratikte bir işe yaramadığını, karmaşık bürokrasi, Gürcü toplumundaki Türk düşmanlığı ve siyasi irade eksikliği yüzünden dönüş yapanların sayısının yok denecek kadar az olduğunu belgeler.      Yazar, Gürcistan’ın “entegrasyon” bahanesinin arkasına sığınarak aslında demografik yapıyı değiştirmeme ve etnik temizliği kalıcı kılma amacını gizlediğini öne sürer. • Akademik Değerlendirme ve Sonuç      Metin Erendor’un bu eseri, Ahıska Türkleri meselesini tek bir cilde sığdırabilmiş, son derece kapsamlı ve değerli bir başvuru kaynağıdır. Askerî bir disiplinle hazırlanmış olması, olayların kronolojik ve tematik aktarımında büyük bir netlik sağlamıştır.       Yazar, birincil ve ikincil kaynakları etkili bir şekilde kullanmış, Gürcü ve Rus iddialarını sistematik bir şekilde çürütmüştür.      Eserin en büyük gücü, akademik soğukluğa düşmeden, insani boyutu her daim ön planda tutabilmesidir.       Bu eserin okuyucuları; tarihi olayları öğrenmekle kalmaz, hayvan vagonlarındaki çocukların korkusunu, Fergana’da evi yakılan ailenin çaresizliğini, Krasnodar’da kimliksiz yaşamanın aşağılanmasını, ninelerin anlattığı Ahıska türkülerindeki hasretini de yüreğinde hisseder.      Erendor, bu konuyu bir insan hakları ve uluslararası hukuk sorunu olarak çerçevelemesiyle de önemli bir katkı sunmaktadır. Bu kapsamda, Avrupa Konseyi’nin ikiyüzlülüğünü, uluslararası toplumun sessizliğini ve Gürcistan’ın taahhütlerini yerine getirmeyişini eleştirmektedir.      Sonuç olarak, “Ahıska Türkleri: Sürgünden Soykırıma Yüz Yıllık Dram”, Ahıska Türklerinin yok sayılan tarihine sahip çıkan, yaşanan büyük acıları belgeleyen ve vatana dönüş hakkının meşruiyetini son derece güçlü argümanlarla savunan çok önemli bir eserdir.       Metin Erendor, bu çalışmasıyla Ahıska Türklerinin sesi, onların unutulmaması için çırpınan bir yürek olmuştur.       Eser, her Türk’ün, özellikle de dış politika, uluslararası ilişkiler ve insan hakları alanında çalışanların mutlaka okuması gereken bir başyapıttır. • Notlar:      a: Bu tanıtım metni, Kamer Yayınlarından çıkan ve Sayın Metin Erendor’un kaleme aldığı esere duyulan saygı çerçevesinde kitabın iç yapısı esas alınarak hazırlanmış, bütününe dair genel bir bakış sunmaktadır.      b: Metin Erendor’un, Türk dünyasının farklı coğrafyalardaki unsurlarına odaklanan değerli çalışmalarına bir yenisini daha eklediğini belirtir, “Gagauz Türkleri 'Gök-Oğuzlar'” adlı eserini de yakın bir zamanda siz kıymetli okurlarımıza tanıtacağımı bildirmek isterim.      Kaynakça: Erendor, M. (2020). Ahıska Türkleri-sürgünden soykırıma yüzyıllık dram. (T. Turhan, Dü.) Kamer Yayınları.
Ekleme Tarihi: 22 Eylül 2025 -Pazartesi

KÜLTÜR YAZILARI... KAPAĞI AÇILAN KİTAP: Ahıska Türkleri Sürgünden Soykırıma Yüz Yıllık Dram

| Yazar: Metin ERENDOR | Tür: Tarih, Siyaset Bilimi, İnsan Hakları, Göç Çalışmaları | Yayınevi: Kamer Yayınları | Yayın Yılı: 2020 | Sayfa Sayısı: 317| Tanıtan: Hilmi DULKADİR |20 Eylül 2025|
Yazar Hakkında:
     Metin Erendor, 1967 Kilis doğumlu, halen Mersin’de yaşayan bir asker, araştırmacı ve yazardır.
     1988'de Kara Harp Okulu'ndan Piyade Teğmen olarak mezun olmuş, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde çeşitli komutanlık ve karargâh subaylığı görevlerinde bulunmuş, 2015 yılında Kıdemli Albay rütbesiyle kendi isteğiyle emekliye ayrılmıştır. Türk Ordusu'na ait çeşitli talimnamelerin hazırlayıcısı olan Erendor, askerî disiplin ve sistematik bakış açısını akademik çalışmalarına taşımıştır. "Suriye ve Türkmenler", "Irak Türkmenleri Tarihi", "İran'da Türk Kimliği" ve "Azerbaycan Türkleri" gibi eserleriyle Türk dünyasının yakın tarihine ve sorunlarına ışık tutmaktadır. "Ahıska Türkleri" eseri, bu birikimin ve derin bir insani kaygının doruk noktasıdır.
Bir Halkın Çığlığına Adanmış Ömür: Metin Erendor’dan Yüz Yıllık Dram:
     Bu kapsamlı eser (Erendor, 2020), bir tarih çalışması, yüreği vatan hasreti ve sürgün acısıyla yanarak bu uğurda mücadele vermiş bir kalemin, Kıdemli Albay Metin Erendor’un, soydaşlarımızın sesi olma çabasının bir neticesidir. Erendor, askerî kimliğinin getirdiği stratejik analiz yeteneği ile bir aydının duyarlılığını birleştirerek, Ahıska Türklerinin bitmeyen çilesini bütün çıplaklığıyla gözler önüne sermektedir.
     Bu kitap, ismini dahi yeni yeni duyduğumuz, Ardahan’ımızın hemen yanı başındaki kadim Türk yurdu Ahıska’dan, 15 Kasım 1944’te bir gecede yollara düşürülen, Orta Asya bozkırlarında, Fergana’da, Krasnodar’da ve nihayetinde dünyanın dört bir yanında vatansız, kimliksiz, ama asla onsuz yaşayamayacakları vatan özlemiyle kavrulan Ahıskalıların destanıdır. 
      Erendor, bu destanı arşiv belgeleriyle birlikte yaşanan insani dramların tanıklıklarıyla ve sarsıcı bir hakikat arayışıyla anlatıyor.
Metnin Kısa Özeti:
     Metin Erendor, "Ahıska Türkleri: Sürgünden Soykırıma Yüz Yıllık Dram" adlı eserinde, Ahıska Türklerinin binlerce yıllık kadim tarihini, 1944 sürgününün trajik sonuçlarını ve günümüze kadar uzanan vatana dönüş mücadelesini akademik bir titizlikle ve insani bir duyarlılıkla ele almaktadır.
     Çalışma, öncelikle Ahıska’nın coğrafi ve jeopolitik önemine, ardından Ahıska Türklerinin kökenine dair yapılan kasıtlı çarpıtmalara cevap vererek başlar. 
     Yazar, Gürcü ve Rus kaynaklarının iddialarını çürüterek, Ahıskalıların köklerini İskitlere, Bun-Türklere, Kıpçaklara ve Osmanlı’ya dayandırarak bu toprakların asli unsuru olduklarını belgeleriyle ortaya koyar.
     Kitabın kalbini, Stalin’in 15 Kasım 1944 tarihli kararnamesiyle başlayan ve bir insanlık trajedisine dönüşen sürgün oluşturur. Erendor, sürgünün siyasi, askeri ve ideolojik alt yapısını analiz ederken, “stratejik gerekçeler” altında gizlenen Türk düşmanlığını ve soykırım amacını tüm çıplaklığıyla gösterir.
     Hayvan vagonlarında yaşanan ölüm yolculuğu, Orta Asya’da “özel yerleşim rejimi” adı altında sürdürülen esaret, açlık, hastalık ve asimilasyon politikaları, okuyucunun yüreğini burkar.
     Sürgünle bitmeyen çile, 1989 Fergana olayları, Rusya’nın Krasnodar bölgesindeki ayrımcı uygulamaları ve nihayetinde ABD’ye uzanan zorunlu göçlerle devam eder. 
     Erendor, Ahıska Türklerinin Türkiye’ye olan tarihi bağlılığını ve buraya yönelik göçlerini de tüm yasal ve toplumsal boyutlarıyla inceler.
     Nihai bölümler, Ahıska Türklerinin anavatanlarına dönüş için verdikleri uluslararası mücadeleye, Gürcistan’ın Avrupa Konseyi’ne verdiği sözlere rağmen sürdürdüğü ikircikli ve engelleyici politikalarına odaklanır. Yazar, bu süreci sadece bir siyaset meselesi olarak değil, bir insan hakları ihlali olarak ele alır ve uluslararası toplumu sorumluluk almaya çağırır.
Bir Varoluş Mücadelesinin Epik Hikâyesi:
     1. Kadim Bir Türk Yurdu: Ahıska’nın Kimlik Mücadelesi
Erendor, kitabına Ahıska’yı tanıtarak başlar; Türkiye’ye sadece 15 km uzaklıkta, stratejik bir geçiş noktasında, binlerce yıllık Türk izleri taşıyan bir toprak parçası… Ancak onun asıl vurgusu, bu toprakların kimliğine yapılan saldırıdır. Gürcü tarih yazımının, Ahıska Türklerini “Müslümanlaştırılmış Gürcüler” (Meshetler) olarak gösterme çabasını, tarihî ve bilimsel verilerle adeta çürütür. Dresden nüshası Dede Korkut Kitabı’ndaki “Ak-Saka” (Ak-Kale) ifadesinden, Makedonyalı İskender’e direnen Bun-Türkler’e; Kıpçak boylarından, Osmanlı tahrir defterlerindeki Arslan, Bayındır, Korkut gibi Türkçe isimlere uzanan bir kanıtlar zinciri sunar. Bu bölüm, bir halkın köklerinden koparılma girişimine karşı, sağlam bir tarih bilinciyle verilmiş güçlü bir cevap niteliğindedir.
     2. Sovyet Zulmünün Kara Bulutu: 1944 Sürgünü ve Soykırım
Kitabın belki de en sarsıcı kısmı, 1944 sürgününün anlatıldığı bölümdür. Erendor, bu trajediyi soğuk bir tarih anlatısı olarak bırakmaz. Okuru, o kara geceye, kapıların kırılarak açıldığı, insanların “Türk oldukları” için hayvan vagonlarına doldurulduğu o anlara götürür. 
     Sürgün gerekçesi olarak öne sürülen “Almanlarla iş birliği” yalanını, cephede Nazilere karşı savaşan 40 bin Ahıskalı askerin varlığıyla çürütür. Gerçek nedenin, Stalin’in sıcak denizlere inme hayali ve bu stratejik bölgeyi Türk unsurundan temizleme planı olduğunu vurgular.
     Yazar, yaşananları bir “soykırım” olarak nitelendirir. Neden? Çünkü amaç, sadece topraklarından atmak değil, kimliklerini, hafızalarını, varlıklarını sistematik bir şekilde yok etmektir. Yolda açlıktan, hastalıktan ölenler, Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan’ın ücra köşelerine atılanlar, “özel yerleşim rejimi” adı altında her hareketi kontrol altında tutulan, her ay karakola imza atmak zorunda bırakılan, 12 yıl boyunca modern bir esir kampında yaşamaya mahkûm edilen insanlar... 
     Erendor, bu politikanın, bir halkı fiziksel ve kültürel olarak yok etmeye yönelik olduğunu belgeleriyle ortaya koyar.
      3. Vatansızlar: Diasporada Kimlik ve Aidiyet Arayışı
      Stalin’in ölümünün ardından sürgün edilen diğer halklar vatanlarına dönebilmiş, ancak Ahıska Türklerine bu hak bir türlü tanınmamıştır. Erendor, bu ikinci travmayı anlatır. Artık vatansızlardır. Dağıldıkları coğrafyalarda (Azerbaycan, Özbekistan, vs.) ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmüş, asimilasyon baskısına maruz kalmışlardır. 
     Ancak yazarın da altını çizdiği gibi, inanılmaz bir direnç göstererek dillerini, dinlerini, örf ve adetlerini, en önemlisi de “Türk” kimliklerini ve anavatan özlemlerini korumayı başarmışlardır. Bu bölüm, bir halkın kültürel hafızasının, en ağır koşullarda bile nasıl bir direnç kaynağı olabildiğinin kanıtıdır.
     4. Yeni Trajediler: Fergana, Krasnodar ve Yeniden Sürgün
Umutlar 1989’da Gorbaçov’un glasnost (açıklık) politikasıyla yeşermiş, ancak kısa sürede kanla boğulmuştur. Erendor, Özbekistan’ın Fergana vadisine odaklanır. Sovyet yönetiminin kışkırttığı etnik çatışmalar, Özbek milliyetçilerinin Ahıska Türkleri’ne yönelik vahşeti, evlerin yakılması, katliamlar... Bu olaylar, dünya kamuoyunun Ahıska Türkleri’nin varlığından ilk kez bu denli yakından haberdar olmasını sağlamış, ancak bedeli on binlerce Ahıskalının ikinci bir sürgün yaşayarak Özbekistan’ı terk etmek zorunda kalması olmuştur.
     Bir kısmı Azerbaycan’a giderken, büyük bir kısmı Rusya’nın Krasnodar bölgesine sığınmıştır. Ancak burada da “istenmeyen vatansızlar” olarak karşılanmışlardır. 
     Erendor, Krasnodar’daki ayrımcı uygulamaları, “propiska” (ikamet izni) verilmemesini, sistematik baskıları ve nihayetinde bir kısmının ABD’ye göç etmek zorunda kalışını acımasız bir gerçeklikle anlatır. Bu bölüm, sürgünün bir defalık bir olay değil, nesiller boyu süren bir kader olduğunu gösterir.
     5. Sığınak ve Aidiyet: Türkiye’ye Göç ve Entegrasyon Sorunları
Erendor, 1829’dan günümüze uzanan Türkiye’ye göç dalgalarını inceler. Türkiye, daima Ahıska Türkleri için bir umut kapısı, bir “ana yurt” olmuştur. 1990’lardan sonra artan göçlerle Bursa, İzmir, İstanbul gibi şehirlere yerleşen Ahıskalılar, burada da vatandaşlık, çalışma izni, diploma denkliği ve toplumsal uyum gibi ciddi sorunlarla karşılaşmışlardır. 
     Yazar, Türkiye’nin soydaşlarına sahip çıkma çabalarını anmakla birlikte, 3835 sayılı kanunun etkin bir şekilde uygulanamamasından ve yaşanan bürokratik zorluklardan da bahseder. Bu bölüm, vatana dönüş hayalinin bile ne denli zorlu mücadelelerle dolu olduğunu gözler önüne serer.
     6. Vatana Dönüş Rüyası: Uluslararası Mücadele ve Gürcistan’ın Döngüsü
     Kitabın son bölümleri, Ahıska Türklerinin en temel hakkı olan vatana dönüş mücadelesine ayrılmıştır. 
     Erendor, 1956’dan itibaren başlayan örgütlü mücadeleyi, uluslararası platformlara taşınan çabaları anlatır. Gürcistan’ın 1999’da Avrupa Konseyi’ne üye olurken, Ahıska Türklerinin geri dönüşünü sağlama sözü vermesini bir dönüm noktası olarak işaretler. Ancak, 2007’de çıkarılan “Geri Dönüş Yasası”nın pratikte bir işe yaramadığını, karmaşık bürokrasi, Gürcü toplumundaki Türk düşmanlığı ve siyasi irade eksikliği yüzünden dönüş yapanların sayısının yok denecek kadar az olduğunu belgeler.
     Yazar, Gürcistan’ın “entegrasyon” bahanesinin arkasına sığınarak aslında demografik yapıyı değiştirmeme ve etnik temizliği kalıcı kılma amacını gizlediğini öne sürer.
Akademik Değerlendirme ve Sonuç
     Metin Erendor’un bu eseri, Ahıska Türkleri meselesini tek bir cilde sığdırabilmiş, son derece kapsamlı ve değerli bir başvuru kaynağıdır. Askerî bir disiplinle hazırlanmış olması, olayların kronolojik ve tematik aktarımında büyük bir netlik sağlamıştır. 
     Yazar, birincil ve ikincil kaynakları etkili bir şekilde kullanmış, Gürcü ve Rus iddialarını sistematik bir şekilde çürütmüştür.
     Eserin en büyük gücü, akademik soğukluğa düşmeden, insani boyutu her daim ön planda tutabilmesidir. 
     Bu eserin okuyucuları; tarihi olayları öğrenmekle kalmaz, hayvan vagonlarındaki çocukların korkusunu, Fergana’da evi yakılan ailenin çaresizliğini, Krasnodar’da kimliksiz yaşamanın aşağılanmasını, ninelerin anlattığı Ahıska türkülerindeki hasretini de yüreğinde hisseder.
     Erendor, bu konuyu bir insan hakları ve uluslararası hukuk sorunu olarak çerçevelemesiyle de önemli bir katkı sunmaktadır. Bu kapsamda, Avrupa Konseyi’nin ikiyüzlülüğünü, uluslararası toplumun sessizliğini ve Gürcistan’ın taahhütlerini yerine getirmeyişini eleştirmektedir.
     Sonuç olarak, “Ahıska Türkleri: Sürgünden Soykırıma Yüz Yıllık Dram”, Ahıska Türklerinin yok sayılan tarihine sahip çıkan, yaşanan büyük acıları belgeleyen ve vatana dönüş hakkının meşruiyetini son derece güçlü argümanlarla savunan çok önemli bir eserdir. 
     Metin Erendor, bu çalışmasıyla Ahıska Türklerinin sesi, onların unutulmaması için çırpınan bir yürek olmuştur. 
     Eser, her Türk’ün, özellikle de dış politika, uluslararası ilişkiler ve insan hakları alanında çalışanların mutlaka okuması gereken bir başyapıttır.
Notlar:
     a: Bu tanıtım metni, Kamer Yayınlarından çıkan ve Sayın Metin Erendor’un kaleme aldığı esere duyulan saygı çerçevesinde kitabın iç yapısı esas alınarak hazırlanmış, bütününe dair genel bir bakış sunmaktadır.
     b: Metin Erendor’un, Türk dünyasının farklı coğrafyalardaki unsurlarına odaklanan değerli çalışmalarına bir yenisini daha eklediğini belirtir, “Gagauz Türkleri 'Gök-Oğuzlar'” adlı eserini de yakın bir zamanda siz kıymetli okurlarımıza tanıtacağımı bildirmek isterim.
     Kaynakça:
Erendor, M. (2020). Ahıska Türkleri-sürgünden soykırıma yüzyıllık dram. (T. Turhan, Dü.) Kamer Yayınları.
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve mersindesonhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.