| KAPAĞI AÇILAN KİTAP: ALİ RIZA YALGIN’IN İZİNDE: TOROSLAR’DA ALADAĞLAR VE KARATEPELİ YÖRESİ" | Bölüm II | Tanıtım: Hilmi DULKADİR |15 Aralık 2025 |
•
Dağa Düşen Notlar: Bir Ekip ve İki Bilimin Kesişen Yolları
•
Bir bilimsel merak ve macera tutkusuyla 1982 Ağustos’unda yola koyulan ekibin sırt çantalarında, Ali Rıza Yalgın’ın rehber kitabından daha ağır bir yük vardı: Bir kültürün yarım asırlık değişimini kaydetme sorumluluğu. Bu yükü taşıyan isimler, Türkiye’nin farklı disiplinlerinden genç birikimlerdi: “Diş hekimi ve arşivci Erkan Özaydın, botanikçi Erkuter Leblebici, müzisyen Kumru Canku, sinemacı Şefik Güngör, dağcı rehber İhsan Uğur ve tıp ile diş hekimliği öğrencisi dağcılar Hakan Abacıoğlu, Bilge Hakan Şen, Hızır Kurtel, Alp Ergör ve Mehmet Dokucu.” Her biri, kendi alanının gözüyle aynı manzaraya bakacak, aynı sesi farklı bir kulakla dinleyecekti.
Yolculuğun en çarpıcı bilimsel dinamiklerinden biri, Erkuter Leblebici ile Kumru Canku’nun birbirinden habersiz tuttuğu günceler” oldu. Aynı obada, aynı köy meydanında, aynı insanlarla kurulan diyaloglar, iki farklı disiplinin dilinde nasıl da ayrı hikayelere dönüşüyordu! Leblebici’nin defteri, yüksek rakımlarda keşfedeceği yeni bir bitki türünün (Potentilla aladaghensis – Aladağ Parmağı) ilk ipuçları ve flora envanteriyle dolarken; Canku’nun defteri, köy odalarında, yayla yeliyle karışan “Karacaoğlan deyişleri” ve yöreye özgü “kemençe” sesleriyle titreşiyordu. Bu, aynı hakikatin, bir doğa bilimci ile bir sanat bilimcinin kaleminde nasıl iki ayrı evrene açıldığının somut kanıtıydı.
Erciyes’ten başlayan yol, Kayseri, Yahyalı ve sonrasında katır sırtında Zamantı Vadisi’nin derinliklerine indi. Dönemin siyasi atmosferinin gölgesi (sıkıyönetim), yol üzerinde bir karakolda sorgulanmalarına neden olsa da idealizmlerinin önüne geçemedi. Zahmetli bir patikanın sonunda onları efsanevi bir sınav bekliyordu: “Kirti”. (Özaydın, 2023) kitabın 30. sayfasında çizim ve anlatılarla belgelenen bu ilkel köprü, Zamantı’nın azgın suları üzerinde üç çam gövdesinden ibaretti. Her biri sırtındaki yükle, ipe tutunarak bu köprüyü geçmek zorunda kalan ekip üyeleri için bu an, fiziki bir engel olmaktan öte, aynı zamanda amaca olan inancın ve birbirine duyulan güvenin de sınavıydı. Karşıya geçiş, bir nehirden geçiş değil, bir kültürün kapısından da içeri adım atmak anlamına geliyordu.
•
Küp Köyü’nde Zamanın İzleri: Hıdır Koca’dan Toskaba’ya
Hedefteki ilk durak, Yalgın’ın da ayrıntılarıyla anlattığı “Küp Köyü” idi. Ekibin köye ulaşmasıyla birlikte, kitaptaki teorik bilgi canlı bir buluşmaya dönüştü: Yalgın’ın fotoğrafladığı insanlardan hayatta kalan son kişi, “Hıdır Şahin (Hıdır Koca)” ile tanıştılar. Kendi gençlik fotoğrafını gören ihtiyarın şaşkınlığı, ardından akan sohbet, zaman tünelinde dokunaklı bir yolculuk başlattı. Hıdır Koca’nın anlattıkları, köyün geçmişini canlandırırken, ekibin gözlemleri de mevcut durumun acı-tatlı gerçeklerini ortaya koydu: Elektriğin, düzgün yolun, temel sağlık hizmetinin olmadığı bir ortamda süren yaşam, “çantalı” adı verilen gezici teknisyenlerin yaptığı işlevsiz diş kaplamaları, felçli bir ihtiyarın terk edilmişliği…
Ancak bu hüzün verici tablo, kültürel direncin izlerini de barındırıyordu. Ekibin en önemli keşiflerinden biri, “Toskaba” adı verilen, ağaçtan oyulmuş şifreli bir kapı kilidi oldu. Bu basit ama dahiyane mekanizma, pratik bir ihtiyaç olmaktan öte, aynı zamanda yerel zekanın ve mahremiyet kavramının somut bir ifadesiydi. Köyde derlenen, kemençe eşliğindeki türküler, maniler ve özellikle Hıdır Koca’nın askerlik anılarından yadigâr “gâvur nikahı” tekerlemesi, sözlü kültürün nefes aldığını gösteriyordu.
•
Yaylalardan Yedigöller’e: Doğanın İhtişamı ve Göçerlerin Dünyası
•
Köy çalışmalarının ardından ekip, rotasını yaylalara çevirdi. Acıman Yaylası”’nda konakladıkları obada, kadınların “ıstar” tezgahında dokuma yaptığı, keçilerin sağıldığı günlük ritüellere tanık oldular. Buradan “Kapuzbaşı Şelaleleri”nin muhteşem manzarasına uzanan yol, doğanın insana sunduğu görkemli bir armağandı. Şelalelerin gürültüsü, insan emeğinin sessizliğinde yankılanıyordu.
Asıl fiziksel ve ruhani tırmanış, “Yedigöller” platosuna doğruydu. “Hacer Boğazı”nın dik “çarşak”ları ve “Kapı” adı verilen geçit, dayanıklılığın sınırlarını zorladı. Gece karanlığında, erzak ve çadır yüklü katırlarla yol bulmaya çalışarak 3100 metreye ulaştıklarında, vahşi ve dingin bir güzellikle karşılaştılar. Burada, “Müsüroğulları (Müsürlü) obasıyla kurulan bağ, yolculuğun en samimi anlarını yarattı. Obabaşı “Hüseyin Ağa”nın modern dünyayla (dürbün, teyp) iç içe geçen geleneksel yaşamı ve gençliğinde “Hatice” adlı bir kız uğruna yaktığı, yöre yer adlarıyla örülü aşk türküleri, göçer kültürünün derin duygusal ve coğrafi bağlarını ortaya koydu.
Bu buluşma, dağcılık ve bilimsel araştırmanın ötesinde, insandan insana akan bir saygı ve anlayış köprüsü kurdu.
•
Yarın: Bölüm III: Kırk Yıl Sonra: İzler, Buluşmalar ve Tamamlanan Bir Döngü.
Anasayfa
Yazarlar
Hilmi Dulkadir
Yazı Detayı
Bu yazı 244 kez okundu.
KÜLTÜR YAZILARI... KAPAĞI AÇILAN KİTAP: ALİ RIZA YALGIN’IN İZİNDE: TOROSLAR’DA ALADAĞLAR VE KARATEPELİ YÖRESİ
| KAPAĞI AÇILAN KİTAP: ALİ RIZA YALGIN’IN İZİNDE: TOROSLAR’DA ALADAĞLAR VE KARATEPELİ YÖRESİ" | Bölüm II | Tanıtım: Hilmi DULKADİR |15 Aralık 2025 |
•
Dağa Düşen Notlar: Bir Ekip ve İki Bilimin Kesişen Yolları
•
Bir bilimsel merak ve macera tutkusuyla 1982 Ağustos’unda yola koyulan ekibin sırt çantalarında, Ali Rıza Yalgın’ın rehber kitabından daha ağır bir yük vardı: Bir kültürün yarım asırlık değişimini kaydetme sorumluluğu. Bu yükü taşıyan isimler, Türkiye’nin farklı disiplinlerinden genç birikimlerdi: “Diş hekimi ve arşivci Erkan Özaydın, botanikçi Erkuter Leblebici, müzisyen Kumru Canku, sinemacı Şefik Güngör, dağcı rehber İhsan Uğur ve tıp ile diş hekimliği öğrencisi dağcılar Hakan Abacıoğlu, Bilge Hakan Şen, Hızır Kurtel, Alp Ergör ve Mehmet Dokucu.” Her biri, kendi alanının gözüyle aynı manzaraya bakacak, aynı sesi farklı bir kulakla dinleyecekti.
Yolculuğun en çarpıcı bilimsel dinamiklerinden biri, Erkuter Leblebici ile Kumru Canku’nun birbirinden habersiz tuttuğu günceler” oldu. Aynı obada, aynı köy meydanında, aynı insanlarla kurulan diyaloglar, iki farklı disiplinin dilinde nasıl da ayrı hikayelere dönüşüyordu! Leblebici’nin defteri, yüksek rakımlarda keşfedeceği yeni bir bitki türünün (Potentilla aladaghensis – Aladağ Parmağı) ilk ipuçları ve flora envanteriyle dolarken; Canku’nun defteri, köy odalarında, yayla yeliyle karışan “Karacaoğlan deyişleri” ve yöreye özgü “kemençe” sesleriyle titreşiyordu. Bu, aynı hakikatin, bir doğa bilimci ile bir sanat bilimcinin kaleminde nasıl iki ayrı evrene açıldığının somut kanıtıydı.
Erciyes’ten başlayan yol, Kayseri, Yahyalı ve sonrasında katır sırtında Zamantı Vadisi’nin derinliklerine indi. Dönemin siyasi atmosferinin gölgesi (sıkıyönetim), yol üzerinde bir karakolda sorgulanmalarına neden olsa da idealizmlerinin önüne geçemedi. Zahmetli bir patikanın sonunda onları efsanevi bir sınav bekliyordu: “Kirti”. (Özaydın, 2023) kitabın 30. sayfasında çizim ve anlatılarla belgelenen bu ilkel köprü, Zamantı’nın azgın suları üzerinde üç çam gövdesinden ibaretti. Her biri sırtındaki yükle, ipe tutunarak bu köprüyü geçmek zorunda kalan ekip üyeleri için bu an, fiziki bir engel olmaktan öte, aynı zamanda amaca olan inancın ve birbirine duyulan güvenin de sınavıydı. Karşıya geçiş, bir nehirden geçiş değil, bir kültürün kapısından da içeri adım atmak anlamına geliyordu.
•
Küp Köyü’nde Zamanın İzleri: Hıdır Koca’dan Toskaba’ya
Hedefteki ilk durak, Yalgın’ın da ayrıntılarıyla anlattığı “Küp Köyü” idi. Ekibin köye ulaşmasıyla birlikte, kitaptaki teorik bilgi canlı bir buluşmaya dönüştü: Yalgın’ın fotoğrafladığı insanlardan hayatta kalan son kişi, “Hıdır Şahin (Hıdır Koca)” ile tanıştılar. Kendi gençlik fotoğrafını gören ihtiyarın şaşkınlığı, ardından akan sohbet, zaman tünelinde dokunaklı bir yolculuk başlattı. Hıdır Koca’nın anlattıkları, köyün geçmişini canlandırırken, ekibin gözlemleri de mevcut durumun acı-tatlı gerçeklerini ortaya koydu: Elektriğin, düzgün yolun, temel sağlık hizmetinin olmadığı bir ortamda süren yaşam, “çantalı” adı verilen gezici teknisyenlerin yaptığı işlevsiz diş kaplamaları, felçli bir ihtiyarın terk edilmişliği…
Ancak bu hüzün verici tablo, kültürel direncin izlerini de barındırıyordu. Ekibin en önemli keşiflerinden biri, “Toskaba” adı verilen, ağaçtan oyulmuş şifreli bir kapı kilidi oldu. Bu basit ama dahiyane mekanizma, pratik bir ihtiyaç olmaktan öte, aynı zamanda yerel zekanın ve mahremiyet kavramının somut bir ifadesiydi. Köyde derlenen, kemençe eşliğindeki türküler, maniler ve özellikle Hıdır Koca’nın askerlik anılarından yadigâr “gâvur nikahı” tekerlemesi, sözlü kültürün nefes aldığını gösteriyordu.
•
Yaylalardan Yedigöller’e: Doğanın İhtişamı ve Göçerlerin Dünyası
•
Köy çalışmalarının ardından ekip, rotasını yaylalara çevirdi. Acıman Yaylası”’nda konakladıkları obada, kadınların “ıstar” tezgahında dokuma yaptığı, keçilerin sağıldığı günlük ritüellere tanık oldular. Buradan “Kapuzbaşı Şelaleleri”nin muhteşem manzarasına uzanan yol, doğanın insana sunduğu görkemli bir armağandı. Şelalelerin gürültüsü, insan emeğinin sessizliğinde yankılanıyordu.
Asıl fiziksel ve ruhani tırmanış, “Yedigöller” platosuna doğruydu. “Hacer Boğazı”nın dik “çarşak”ları ve “Kapı” adı verilen geçit, dayanıklılığın sınırlarını zorladı. Gece karanlığında, erzak ve çadır yüklü katırlarla yol bulmaya çalışarak 3100 metreye ulaştıklarında, vahşi ve dingin bir güzellikle karşılaştılar. Burada, “Müsüroğulları (Müsürlü) obasıyla kurulan bağ, yolculuğun en samimi anlarını yarattı. Obabaşı “Hüseyin Ağa”nın modern dünyayla (dürbün, teyp) iç içe geçen geleneksel yaşamı ve gençliğinde “Hatice” adlı bir kız uğruna yaktığı, yöre yer adlarıyla örülü aşk türküleri, göçer kültürünün derin duygusal ve coğrafi bağlarını ortaya koydu.
Bu buluşma, dağcılık ve bilimsel araştırmanın ötesinde, insandan insana akan bir saygı ve anlayış köprüsü kurdu.
•
Yarın: Bölüm III: Kırk Yıl Sonra: İzler, Buluşmalar ve Tamamlanan Bir Döngü.
Ekleme
Tarihi: 15 Aralık 2025 -Pazartesi
KÜLTÜR YAZILARI... KAPAĞI AÇILAN KİTAP: ALİ RIZA YALGIN’IN İZİNDE: TOROSLAR’DA ALADAĞLAR VE KARATEPELİ YÖRESİ
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.