|KAPAĞI AÇILAN KİTAP: Sırlar ve Dost| Yazar: Celal ÇUMRALI | Tür: Şiir | Yayınevi: ÖZGÖRÜ | Yayın Yılı: 1957 | Sayfa Sayısı: 64 | Tanıtan: Hilmi DULKADİR | 18 Ekim 2025|
•
İçtenliğin Şiiri
Bazı kitaplar vardır, kapağını açtığınız anda şairiyle değil, bir devrin ruhuyla karşılaşırsınız. Celâl Çumralı’nın “Sırlar – Dost (Şiirler)” (Çumralı, 1957) adlı eseri de tam böylesi bir buluşmadır.
1957 yılında Adana’da İpek Basımevi’nde basılan bu kitap, 1945’te yayımlanan “Büyü” ile gelecekte yayımlanması düşünülen “Mavi Dünya” arasında bir geçit taşı, şairin deyişiyle bir “küçük köprü”dür. “Ben geçtim, korkmadım, siz de geçebilirsiniz” diyen Çumralı, bu köprüden geçerken kendi duygularını değil, dönemin duyuş biçimini, insanla şiir arasındaki kadim yakınlığı da beraberinde taşımaktadır.
Cumhuriyet’in erken döneminde yetişmiş, taşra şehirlerinin –özellikle Konya ve Adana’nın- kültürel havasını içine çekmiş bir şairdir Çumralı. Şiirlerinde İstanbul’un entelektüel diliyle Anadolu’nun duygusal yalınlığını birleştirir.
“Sırlar – Dost” kitabındaki dizeler ne bütünüyle halk şiirine yaslanır ne de modernist bir soyutlamaya yönelir. Şair, her kelimesinde insana, yaşanmışlığa, aşka ve kaybolan değerlere sadık kalır.
Eserin ithafında yer alan eşi “Karım Nemide Çumralı’ya” ifadesi bile bu içtenliğin nişanesidir.
Şairin şiiri, bir sanat endişesinden çok bir hayat itirafıdır. Bu yönüyle Celâl Çumralı, Behçet Necatigil’in “ev içi insan” kavrayışına yakın bir çizgide durur; fakat onun dili daha geleneksel, yerli bir lirizm taşır.
“İlk Aşk”: Safiyetin Renkleri
“Kelebeklerin renk renk tozlardan oyasını / Gördükçe hatırlarsın ilk aşkın rüyasını” (s.9).
Kitabın başındaki “İlk Aşk” şiiri, Çumralı’nın şiir anlayışını özetler niteliktedir.
Şiir, renklerin, ışığın ve doğanın birleştiği bir “hatırlama” şiiridir.
Kelebeklerin tozundan, çiçekli havuzun kenarına kadar uzanan bu tablo, çocukluğun ve gençliğin duygusal masumiyetini resmeder.
Şair, aşkı bir tutku değil, bir “rüya” olarak ele alır. “Bir rüya ki rengini almış körpe yeşilden” dizesi hem doğallığın hem de yeniliğin sembolüdür. Bu yaklaşım, 1940’lı yılların Anadolu romantizmini hatırlatır.
Cemal Süreya’nın ironik sıcaklığı ya da Edip Cansever’in içe dönüşçülüğü burada yoktur; onun yerine sade, pastoral bir duygusallık vardır. Şiir, dönemin gençlik aşklarını anlatırken aynı zamanda zamanın geçişine duyulan melankoliyi de içinde taşır.
“Gevherî’yi Anarken”: Geleneğe Açılan Kapı
“Ummanımız üç damla yaş Gevheri / Biri firkat biri gurbet biri aşk”
Bu şiir, Celâl Çumralı’nın edebiyat geleneğiyle kurduğu saygılı ilişkinin göstergesidir. O, “Gevherî’yi Anarken”, divan şiiriyle halk şiiri arasında bir köprü kurar. “Üç damla yaş” imgesiyle özetlenen “firkat, gurbet, aşk” üçlüsü, sadece Gevherî’nin değil, Türk şiirinin asırlardır süregelen kaderidir.
Şair, klasik biçimi çağdaş bir duyuşla yeniden işlemektedir. Tekrarlarla (“Biri firkat biri gurbet biri aşk”) sağlanan müzikal ritim, şiiri âdeta bir ilahiye dönüştürür.
Burada Çumralı’nın sesi Yunus Emre’ye, Karacaoğlan’a, hatta Fuzulî’ye uzanır. Onların temalarını çağdaş bir lirizm içinde yeniden canlandırır. Bu nedenle Çumralı, Türk şiirinin modernleşme sürecinde “köprü şair”lerden biri olarak anılabilir.
“Konya ve Mevlânâ”: Ruhun Mekânla Bütünleşmesi
“Konya mest hâlâ Mevlânâ ile / İlâhîleşmiş bir mâna ile”
Şairin Konya’ya ve Mevlânâ’ya duyduğu derin hürmet bu kısa ama yoğun şiirde zirveye çıkar. Mevlânâ’nın öğretilerinde neredeyse kutsal bir bağlılık hissedilir. “Müzik, şiir, raks” kelimeleriyle çizilen “sonsuz cümbüş”, Mevlânâ’nın semasında dönen bir ruhun tasviridir.
Bu şiir, belki de bir metafizik övgüdür: Şairin, tasavvufu mistik bir inanç olarak değil, bir “estetik hâl” olarak algıladığını gösterir.
Celâl Çumralı’nın şiirinde Mevlânâ, hem “maneviyatın kaynağı” hem de “şiirin anlam evreni”dir. Bu yönüyle şiir, 1950’lerde yeniden doğan Mevlevî duyarlığının edebî yankılarından biridir.
“İnsanlarını Kaybeden Ev”: Yalnızlığın Estetiği
“Bir zaman bu ev de kâğıt fenerdi / Geceleri aşkla yanıp sönerdi”
Bu şiir, belki de kitabın en dokunaklı parçalarından biridir.
“İnsanlarını kaybeden ev”, bir dönemin, bir kuşağın, hatta bir uygarlığın yitip gidişini anlatır.
Ev, burada bir mekân olmaktan öte, bir ruhun sembolüdür. “Isparta halısı döşeli oda / Hâlâ gül kokan bir garip uykuda” dizeleri, zamanın içinden geçip de insan sıcaklığını kaybetmiş her evin hüzünlü aynası gibidir.
Şiirdeki imgeler –örümcekler, lekeli duvar, sararmış zarflar– bir tür unutulmuşluk alegorisi yaratır. Burada Çumralı, modern şiirin varoluşçu yalnızlığına yaklaşır. Yahya Kemal’in “Sessiz Gemi”sinde ölüm nasıl zarif bir bekleyişse, Çumralı’nın evinde de yaşam sessiz bir çöküştür.
“Bir Bestekârın Rüyası”: Işık ve Müzik Arasında
“Işıkla öpüşür kır çiçekleri / Işıklar uçuşur kelebeklerle”
Bu şiir, ressam A. Muhtar Kızıltan’ın anısına yazılmıştır. Dolayısıyla hem görsel hem işitsel bir derinlik taşımaktadır. Işık, renk, kuş sesi ve kelebek hareketi iç içe geçmiştir.
Şiir, bir doğa tasviri olmaktan öteye geçip bir “varlık armonisi”ne dönüşmüştür.
“Besbelli durmuştur en güzel zaman” dizesiyle zamanın bile müziğe durduğu bir anı yakalar.
Bu estetik tavır, şairin sanatlar arası duyarlığının göstergesidir.
Şiir, resim ve müzik arasındaki sınırları kaldırır. Bu yönüyle, 1950’lerin çok disiplinli sanat anlayışına erken bir örnek sayılabilir.
Sonuç: Bir Sessiz Geleneğin Yankısı
Celâl Çumralı, edebiyat tarihinde adı çok sık anılmayan ama eserleriyle Türk şiirinin damarlarında sessizce akan bir ırmak gibidir. “Sırlar – Dost” kitabı, bir dönemin dilini, duygusunu, inancını ve inceliğini taşır. Onun şiirlerinde gösterişsiz bir bilgelik vardır; her dize sanki bir dostun omzuna konmuş el gibidir.
Bugün bu kitabı okuyan biri, rahmete kavuşmuş eski bir şairi değil, Anadolu’nun kaybolan bir sesini, insanın iç dünyasındaki o sade ışığı da görür.
Çumralı, “Ben geçtim, korkmadım” derken aslında şiirin içinden geçmiştir -ve bize o köprüden yürüyebilme cesaretini bırakmıştır.
Nur içinde yatsın benim aziz dostum…
Not: Emekli hakim, Celal Çumralı, 24.08.1990’da bu nadir bulunabilecek kitabını tarafıma imzalayıp vermişti. Arşivimde gözüme ilişince duygulandım. Umarım kitabını yeterince tanıtabilmişimdir…
Kaynakça
Çumralı, C. (1957). DOST (Şiirler). Özgörü Yayınları-1.
Anasayfa
Yazarlar
Hilmi Dulkadir
Yazı Detayı
Bu yazı 338 kez okundu.
KÜLTÜR YAZILARI... KAPAĞI AÇILAN KİTAP: Sırlar ve Dost| Yazar: Celal ÇUMRALI
|KAPAĞI AÇILAN KİTAP: Sırlar ve Dost| Yazar: Celal ÇUMRALI | Tür: Şiir | Yayınevi: ÖZGÖRÜ | Yayın Yılı: 1957 | Sayfa Sayısı: 64 | Tanıtan: Hilmi DULKADİR | 18 Ekim 2025|
•
İçtenliğin Şiiri
Bazı kitaplar vardır, kapağını açtığınız anda şairiyle değil, bir devrin ruhuyla karşılaşırsınız. Celâl Çumralı’nın “Sırlar – Dost (Şiirler)” (Çumralı, 1957) adlı eseri de tam böylesi bir buluşmadır.
1957 yılında Adana’da İpek Basımevi’nde basılan bu kitap, 1945’te yayımlanan “Büyü” ile gelecekte yayımlanması düşünülen “Mavi Dünya” arasında bir geçit taşı, şairin deyişiyle bir “küçük köprü”dür. “Ben geçtim, korkmadım, siz de geçebilirsiniz” diyen Çumralı, bu köprüden geçerken kendi duygularını değil, dönemin duyuş biçimini, insanla şiir arasındaki kadim yakınlığı da beraberinde taşımaktadır.
Cumhuriyet’in erken döneminde yetişmiş, taşra şehirlerinin –özellikle Konya ve Adana’nın- kültürel havasını içine çekmiş bir şairdir Çumralı. Şiirlerinde İstanbul’un entelektüel diliyle Anadolu’nun duygusal yalınlığını birleştirir.
“Sırlar – Dost” kitabındaki dizeler ne bütünüyle halk şiirine yaslanır ne de modernist bir soyutlamaya yönelir. Şair, her kelimesinde insana, yaşanmışlığa, aşka ve kaybolan değerlere sadık kalır.
Eserin ithafında yer alan eşi “Karım Nemide Çumralı’ya” ifadesi bile bu içtenliğin nişanesidir.
Şairin şiiri, bir sanat endişesinden çok bir hayat itirafıdır. Bu yönüyle Celâl Çumralı, Behçet Necatigil’in “ev içi insan” kavrayışına yakın bir çizgide durur; fakat onun dili daha geleneksel, yerli bir lirizm taşır.
“İlk Aşk”: Safiyetin Renkleri
“Kelebeklerin renk renk tozlardan oyasını / Gördükçe hatırlarsın ilk aşkın rüyasını” (s.9).
Kitabın başındaki “İlk Aşk” şiiri, Çumralı’nın şiir anlayışını özetler niteliktedir.
Şiir, renklerin, ışığın ve doğanın birleştiği bir “hatırlama” şiiridir.
Kelebeklerin tozundan, çiçekli havuzun kenarına kadar uzanan bu tablo, çocukluğun ve gençliğin duygusal masumiyetini resmeder.
Şair, aşkı bir tutku değil, bir “rüya” olarak ele alır. “Bir rüya ki rengini almış körpe yeşilden” dizesi hem doğallığın hem de yeniliğin sembolüdür. Bu yaklaşım, 1940’lı yılların Anadolu romantizmini hatırlatır.
Cemal Süreya’nın ironik sıcaklığı ya da Edip Cansever’in içe dönüşçülüğü burada yoktur; onun yerine sade, pastoral bir duygusallık vardır. Şiir, dönemin gençlik aşklarını anlatırken aynı zamanda zamanın geçişine duyulan melankoliyi de içinde taşır.
“Gevherî’yi Anarken”: Geleneğe Açılan Kapı
“Ummanımız üç damla yaş Gevheri / Biri firkat biri gurbet biri aşk”
Bu şiir, Celâl Çumralı’nın edebiyat geleneğiyle kurduğu saygılı ilişkinin göstergesidir. O, “Gevherî’yi Anarken”, divan şiiriyle halk şiiri arasında bir köprü kurar. “Üç damla yaş” imgesiyle özetlenen “firkat, gurbet, aşk” üçlüsü, sadece Gevherî’nin değil, Türk şiirinin asırlardır süregelen kaderidir.
Şair, klasik biçimi çağdaş bir duyuşla yeniden işlemektedir. Tekrarlarla (“Biri firkat biri gurbet biri aşk”) sağlanan müzikal ritim, şiiri âdeta bir ilahiye dönüştürür.
Burada Çumralı’nın sesi Yunus Emre’ye, Karacaoğlan’a, hatta Fuzulî’ye uzanır. Onların temalarını çağdaş bir lirizm içinde yeniden canlandırır. Bu nedenle Çumralı, Türk şiirinin modernleşme sürecinde “köprü şair”lerden biri olarak anılabilir.
“Konya ve Mevlânâ”: Ruhun Mekânla Bütünleşmesi
“Konya mest hâlâ Mevlânâ ile / İlâhîleşmiş bir mâna ile”
Şairin Konya’ya ve Mevlânâ’ya duyduğu derin hürmet bu kısa ama yoğun şiirde zirveye çıkar. Mevlânâ’nın öğretilerinde neredeyse kutsal bir bağlılık hissedilir. “Müzik, şiir, raks” kelimeleriyle çizilen “sonsuz cümbüş”, Mevlânâ’nın semasında dönen bir ruhun tasviridir.
Bu şiir, belki de bir metafizik övgüdür: Şairin, tasavvufu mistik bir inanç olarak değil, bir “estetik hâl” olarak algıladığını gösterir.
Celâl Çumralı’nın şiirinde Mevlânâ, hem “maneviyatın kaynağı” hem de “şiirin anlam evreni”dir. Bu yönüyle şiir, 1950’lerde yeniden doğan Mevlevî duyarlığının edebî yankılarından biridir.
“İnsanlarını Kaybeden Ev”: Yalnızlığın Estetiği
“Bir zaman bu ev de kâğıt fenerdi / Geceleri aşkla yanıp sönerdi”
Bu şiir, belki de kitabın en dokunaklı parçalarından biridir.
“İnsanlarını kaybeden ev”, bir dönemin, bir kuşağın, hatta bir uygarlığın yitip gidişini anlatır.
Ev, burada bir mekân olmaktan öte, bir ruhun sembolüdür. “Isparta halısı döşeli oda / Hâlâ gül kokan bir garip uykuda” dizeleri, zamanın içinden geçip de insan sıcaklığını kaybetmiş her evin hüzünlü aynası gibidir.
Şiirdeki imgeler –örümcekler, lekeli duvar, sararmış zarflar– bir tür unutulmuşluk alegorisi yaratır. Burada Çumralı, modern şiirin varoluşçu yalnızlığına yaklaşır. Yahya Kemal’in “Sessiz Gemi”sinde ölüm nasıl zarif bir bekleyişse, Çumralı’nın evinde de yaşam sessiz bir çöküştür.
“Bir Bestekârın Rüyası”: Işık ve Müzik Arasında
“Işıkla öpüşür kır çiçekleri / Işıklar uçuşur kelebeklerle”
Bu şiir, ressam A. Muhtar Kızıltan’ın anısına yazılmıştır. Dolayısıyla hem görsel hem işitsel bir derinlik taşımaktadır. Işık, renk, kuş sesi ve kelebek hareketi iç içe geçmiştir.
Şiir, bir doğa tasviri olmaktan öteye geçip bir “varlık armonisi”ne dönüşmüştür.
“Besbelli durmuştur en güzel zaman” dizesiyle zamanın bile müziğe durduğu bir anı yakalar.
Bu estetik tavır, şairin sanatlar arası duyarlığının göstergesidir.
Şiir, resim ve müzik arasındaki sınırları kaldırır. Bu yönüyle, 1950’lerin çok disiplinli sanat anlayışına erken bir örnek sayılabilir.
Sonuç: Bir Sessiz Geleneğin Yankısı
Celâl Çumralı, edebiyat tarihinde adı çok sık anılmayan ama eserleriyle Türk şiirinin damarlarında sessizce akan bir ırmak gibidir. “Sırlar – Dost” kitabı, bir dönemin dilini, duygusunu, inancını ve inceliğini taşır. Onun şiirlerinde gösterişsiz bir bilgelik vardır; her dize sanki bir dostun omzuna konmuş el gibidir.
Bugün bu kitabı okuyan biri, rahmete kavuşmuş eski bir şairi değil, Anadolu’nun kaybolan bir sesini, insanın iç dünyasındaki o sade ışığı da görür.
Çumralı, “Ben geçtim, korkmadım” derken aslında şiirin içinden geçmiştir -ve bize o köprüden yürüyebilme cesaretini bırakmıştır.
Nur içinde yatsın benim aziz dostum…
Not: Emekli hakim, Celal Çumralı, 24.08.1990’da bu nadir bulunabilecek kitabını tarafıma imzalayıp vermişti. Arşivimde gözüme ilişince duygulandım. Umarım kitabını yeterince tanıtabilmişimdir…
Kaynakça
Çumralı, C. (1957). DOST (Şiirler). Özgörü Yayınları-1.
Ekleme
Tarihi: 18 Ekim 2025 -Cumartesi
KÜLTÜR YAZILARI... KAPAĞI AÇILAN KİTAP: Sırlar ve Dost| Yazar: Celal ÇUMRALI
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.