•
1. BÖLÜM TANITIMI:
Kitabın Ruhu ve Amacı
"Yörük Göçü", Anamur yöresinin zengin kültürel dokusunu, yörük yaşamının otantik izlerini ve Torosların eteklerinde filizlenmiş halk hikayelerini gelecek nesillere taşımayı amaçlayan edebi bir hazine niteliğindedir. Prof. Dr. Ali Berat Alptekin'in takdim yazısında vurguladığı gibi, bu eser okuyucuyu Anadolu'nun kadim kültürüyle buluşturan, yürekleri "vatan, bayrak, millet sevgisiyle dopdolu" insanların dünyasına götürüyor.
Ve belki de bu koca kültür hazinesinin tam kalbinde, en kişisel olandan evrensele uzanan bir sevgi sıcaklığı gizli. Çınar Arıkan'ın, "Bu kitabı, sevgilerimle eşime ithaf ediyorum" sözleri, göç yolculuğunun zorlu ama bir o kadar da insani ve derinlikli atmosferine davet ediyor.
Edebi ve Kültürel Değer
Otantik Bir Kültür Belgesi: (Arıkan, 2006)Kitap, bir hikâye derlemesinin ötesine geçip Yörüklerin günlük yaşamları, gelenekleri, inançları ve tarihiyle ilgili etnografik bir belge niteliği taşıyor.
Dil ve Üslup: Yöresel kelimeler ve deyimlerle zenginleştirilmiş akıcı bir anlatım. "Golastar, piynar, terki, üvendire" gibi mahalli kelimeler, okuyucuyu Taşeli yaylalarının atmosferine götürüyor.
Konuların Çeşitliliği: Kitapta; aşk, göç, savaş, doğum, düğün adetleri, halk hekimliği ve tarihi olaylar gibi hayatın tüm yönleri işleniyor.
Bu İlk Bölümde Öne Çıkan Temalar
1. Kültürel Mirasın Aktarımı: Yazar Çınar Arıkan, "Neden Yörük Göçü?" başlıklı bölümde, folklorun bir milletin hafızası olduğunu vurgulayarak, bu değerlerin kaybolmadan geleceğe aktarılması gerektiğini savunuyor.
2. Tarih ve Kimlik Bilinci: Şıh Ömer ve Mübarezeddin Ertokuş Bey'in Anamur'u fethi anlatısı, Türklerin Anadolu'daki köklerine ve yerleşik kültürüne ışık tutuyor.
3. Yörük Yaşam Felsefesi: "Anamur Yolları Gayrak Çakıllı" hikayesi, Yörüklerin doğayla iç içe, zahmetli ama onurlu yaşamını, aşk ve vatan sevgisiyle harmanlayarak sunuyor.
Karakter ve Olayların İncelenmesi
Şıh Ömer: Anamur'un fethinde kilit rol oynayan, keramet sahibi bir Türkmen önderi. Onun stratejik zekâsı (keçi boynuzlarına çıra bağlayarak kaleyi ele geçirmesi) Türklerin askeri dehasını yansıtmaktadır.
Ahmet Çavuş: Balkan Savaşları'nda ayağını kaybeden, sevdası Gülizar'dan ayrı düşen ve hayata kanun çalarak tutunan bir Yörük delikanlısı. Onun trajedisi, aynı zamanda dönemin Osmanlısının çöküş dönemindeki sıkıntılarını da simgelemektedir.
Gülizar Kız: Aşkı uğruna dağlarda solku vuran, güçlü, inatçı ve duyguları derin bir Yörük kızı. Onun karakteri, Yörük kadınının doğayla uyumunu ve gücünü temsil ediyor.
Sonuç ve Genel Değerlendirme
"Yörük Göçü"nün bu ilk bölümleri, okuyucuyu bir edebiyat eseriyle değil, Anadolu'nun yüzyıllara dayanan kültürel birikimiyle buluşturuyor. Yazar, her hikâyede Yörük kimliğinin farklı bir yönünü işleyerek, milli kültürümüzün unutulmaya yüz tutmuş değerlerini gün yüzüne çıkarıyor. Bu eser, Anamur yöresiyle kalmayıp, bütün Anadolu'ya ait ortak bir kültür hazinesidir.
•
2. BÖLÜM TANITIMI:
Hikayeler Dizisi- İlk Üç Hikâye
Bölümün Genel Panoraması
Kitabın bu bölümü, Yörük kültürünün en can alıcı temalarını işleyen üç önemli hikâye ile devam ediyor. Her biri birbirinden bağımsız gibi görünse de hepsi "göç" teması etrafında kenetlenmiş; aşk, fedakârlık, töre ve doğa ile mücadele gibi evrensel insanlık hallerini Anadolu'nun kadim kültürüyle harmanlayarak sunuyor.
1. HASRET TÜRKÜSÜ: Aşkın ve Kaderin Yakıcılığı
Bu hikâye, kitaba adını veren "göç" olgusunun insan ruhunda açtığı derin izleri anlatıyor. Mehmet Tuna ile Selvinaz'ın yaylada filizlenen masum aşkı, bir silahlı kaza sonucu trajik bir sonla biter. Hikâyenin en çarpıcı yanı, gerçek bir olaydan yola çıkılarak yazılmış olması ve ardından Fil Ahmet Hoca tarafından söylenen "Tunam Ağlasın" isimli ağıtın, bir halk türküsüne dönüşerek günümüze kadar gelmesidir.
Kültürel Kodlar: Düğürcü Gönderme, Nişan, Dibek Başında Keşkek Dövme Gelenekleri
Edebi Derinlik: Aşk, kader, ölüm ve teselli arayışı temaları işleniyor. Türkünün hikâyeleştirilmesi, sözlü edebiyat geleneğimizin canlı bir örneğidir.
Şiirsel Dil: Hikâyenin içine serpiştirilen türkü dizeleri, okuyucunun duygusal bağ kurmasını sağlamaktadır.
2. DALAKLI: Tarihin Gölgesinde Bir Hayatta Kalma Öyküsü
Osmanlı'nın son dönemlerinde, Anamur ile Ermenek arasında posta taşıyan Osman Bey'in gerilim dolu yolculuğunu anlatmaktadır. Yol boyunca takip edildiğini fark eden Osman Bey, kendisine tuzak kuran eşkıyayı alt eder ve adamın hırkasında bulduğu altınlarla köyüne döner. Karnına sardığı altınların şişkinlik yapması, ona "Dalaklı" lakabını kazandırır ve bu lakap bir sülale adına dönüşür.
Tarihi Arka Plan: 1890'lı yılların güvenlik sorunları, idari yapı ve ulaşım zorlukları başarılı bir şekilde resmedilmiştir.
Gerilim ve Dram: Yolculuk boyunca yaşanan psikolojik gerilim, okuyucuyu hikâyenin içine çekmektedir.
Kaderin İroniği: Osman Bey'in hayatını kurtarmaya çalışırken servet sahibi oluşu, hikâyeye trajikomik bir boyut katmaktadır.
3. YÖRÜK GÖÇÜ: Ritüelleşmiş Bir Yaşam Biçimi
1977 yılında, Akmescit Köyü Yörüklerinin baharla birlikte yaylalara yaptıkları göçün epik anlatısıdır. Süleyman Ağa ve ailesinin göç hazırlıkları, yolda söylenen türküler, çocukların orman bekçisi ile yaşadığı çatışma ve sonrasında çıkan bir yangınla ailenin başına gelenler, Yörük yaşamının tüm doğallığı ve zorluklarıyla gözler önüne serilmektedir.
Antropolojik Bir Belge: Ağrık götürme, develerin yüklenmesi, konaklama adabı gibi göçe dair tüm ritüeller detaylarıyla anlatılmaktadır.
Doğa ve İnsan İlişkisi: Yörüklerin doğayla olan bağı hem bir sevgi hem de bir mücadele alanı olarak işlenmektedir. Orman yangını, bu hassas dengenin bozulmasının trajik sonucudur.
Modernleşme Çatışması: Tel örgülerle çevrilmiş orman sahaları, geleneksel göç yollarını ve yaşam biçimini tehdit eden modern dünyanın bir simgesidir.
Sonuç ve Tematik Çıkarımlar
Bu üç hikâye, "Yörük Göçü"nü coğrafi bir hareketliliği gibi aynı zamanda duygusal, sosyal ve kültürel bir yolculuk olarak tanımlamaktadır.
“Hasret”, hem sevgiliye duyulan özlem hem de kaybedilen masumiyetin adıdır.
“Mücadele”, hem eşkıyaya karşı hem de doğanın ve devletin kurallarına karşı verilir.
“Gelenek” ise, türkülerde, göç yollarında ve aile bağlarında yaşatılan bir mirastır.
Yazar Çınar Arıkan, bu hikayelerle bize şunu hatırlatmaktadır:
Yörük kültürü, geçmişe ait bir nostalji değildir. Anadolu'nun ruhunu anlamak için hala canlı ve nefes alan bir kaynaktır.
•
3. BÖLÜM TANITIMI: Bölümün Ruhu ve Tematik Derinlik
Kitabın bu kısmı, Yörük kültürünün doğaüstü inançlarla, hayvan sevgisiyle, sosyal statüyle ve insanın iç hesaplaşmalarıyla nasıl iç içe geçtiğini gösteren dört çarpıcı hikâye sunmaktadır. Her biri, geleneksel yaşamın farklı bir katmanını aralayarak, bu kadim kültürün ne kadar derin ve çok boyutlu olduğunu kanıtlar niteliktedir.
1. ADAMDAŞ: Doğa ve İnancın Sembiyozu (Ortak yaşam. İki canlının tek bir organizma gibi birbirleriyle yardımlaşarak bir arada yaşamaları).
Bu kısa ama güçlü hikâye, yörük inanışındaki "Adamdaş" kavramını merkezine almaktadır. Efsaneye göre, yolda kalan bir yörük kervanına su verip yardım eden yaşlı bir adam, bir süre sonra taşa dönüşür. Bu taş, o günden sonra kutsal kabul edilir ve "Adamdaş" olarak anılır. Yörükler, her göçte bu taşın yanında konaklar, adaklar adar ve dilek tutarlar.
Kültürel Kod: Doğaya atfedilen kutsallık ve yardımseverliğin ebedileştirilmesi.
Edebi Mesaj: İyiliğin ve insanlığın, en katı maddelerde (taşta) bile nasıl ebediyen yaşayabileceğinin metaforik anlatımı.
Bağlantı: Hikâye, kitabın genelindeki "doğa ile ruhani bağ" temasını güçlendirmektedir.
2. DEVEM: Fedakarlığın Yükü
Bu hikâye, bir yörük ailesinin en değerli varlığı olan bir devenin etrafında şekillenmektedir.
Deve, bir yük hayvanı olmakla beraber, ailenin bir ferdi gibi, göçün de temel direğidir.
Bir sabah yola çıkan göçteki sarı lök (deve) nedeni bilinmeyen bir sebeple yere yığılıp kalınca aile için maddi ve manevi bir yıkım yaşanır. Hikâye, devenin üzerinde şahsi eşyaları yüklü ve lökü çok seven Emine’nin, devenin ölümü ve ailenin bu kaybın acısını nasıl içlerine gömdüğüne dair söylediği yakımla son bulur.
Merkezi Tema: Sahiplenme, fedakârlık ve geçim kaynağı uğruna duyguların nasıl bastırıldığı…
Hayvan-İnsan İlişkisi: Devenin karakterize edilmesi, Yörüklerde hayvanların nasıl "kişilik" sahibi varlıklar gibi görüldüğünü göstermektedir.
Sosyal Realite: Konar Göçer yaşamın ekonomik zorlukları ve alınması gereken acımasız kararların insan ruhunda açtığı yaralar.
3. YÖRÜK KIZI GEÇTİ Mİ?
Sosyal Statü ve Aşkın Çatışması
Bir Yörük kızı ile bir Türkmen beyinin oğlu arasındaki imkânsız aşkı anlatan bu hikâye, toplumsal statü farklılıklarının sevdaları nasıl baltaladığının hüzünlü bir örneğidir. Kız, sevdiğine kavuşamayacağını anlayınca, obasıyla birlikte göç edip kaybolur. Arkasında "Yörük Kızı Geçti mi?" adlı yakıcı bir türkü ve bir ömür boyu sürecek hasret bırakır.
Sosyal Eleştiri: Geleneksel toplumlardaki sosyal ayrımlar ve aşkın önündeki görünmez duvarlar.
Kadın Temsili: Yörük kızının gururu, onuru ve kaderine boyun eğmeyişi, güçlü bir kadın karakteri resmeder.
Kültür Aktarımı: Türkülerin, yaşanmış acıların nesiller boyu taşıyıcısı olma işlevi bir kez daha vurgulanmaktadır.
4. YILANLARIN AŞKI: Doğanın Dengesi ve Batıl İnançlar
Bu hikâye, yörük kültüründeki hayvan ve doğa inançlarını merkezine almaktadır. Bir Yörük, yavrularıyla birlikte yaşayan bir yılan ailesini öldürür. Bu durum, obada büyük bir tedirginlik yaratır, çünkü yılanların intikam alacağına dair güçlü bir inanış vardır. Hikâye, doğanın dengesini bozmanın ve geleneksel uyarıları görmezden gelmenin yarattığı psikolojik gerilimi anlatmaktadır.
Batıl İnanç ve Tabular: Yılanların kutsal veya uğursuz addedilmesi üzerinden geleneksel dünya görüşü yansıtılır.
Ekolojik Mesaj: İnsanın doğaya müdahalesinin sonuçlarına dair, modern bir çevre bilincini çağrıştıran mühim bir anlatıdır.
Psikolojik Derinlik: Topluluğun kolektif bilinçaltındaki korkuların ve suçluluk duygusunun işlenişi öne çıkmaktadır.
Sonuç ve Bütünsel Bir Bakış
Bu dört hikâye, "Yörük Göçü"nü tamamlayıcı niteliktedir. "Adamdaş" ile ruhen, "Develer" ile maddeten, "Yörük Kızı Geçti mi?" ile sosyal olarak ve "Yılanların Aşkı" ile de inançsal olarak Yörük dünyasının farklı katmanlarını anlamamızı sağlamaktadır.
Yazar Çınar Arıkan, bu hikayelerde yörük kültürünü anlatmakla kalmaz, aynı zamanda evrensel insani durumlara (aşk, kayıp, korku, pişmanlık) da ışık tutar.
Yazarın ele aldığı bu bölüm, okuyucuya, yörüklerin sadece fiziki bir göç yaşamadığını, aynı zamanda duyguların, inançların ve geleneklerin sonsuz bir döngüde aktarıldığı kültürel bir göçün taşıyıcıları olduğunu da derinden hissettirmektedir.
•
5. BÖLÜM TANITIMI: Hikayeler Dizisi- İkinci Grup
Bölüme Genel Bakış: Mizah, Töre ve İnsan Halleri
Kitabın bu kısmı da Yörük kültürünün günlük yaşamına dair daha derin ve çok katmanlı bir bakış sunmaktadır. Önceki verilen hikayelerdeki epik ve trajik tonun yerini, yer yer keskin bir mizah, yer yer derin bir hüzün ve toplumsal eleştiri almaktadır.
Yazar Çınar Arıkan, bu hikayelerde yörük kültürünü aktarmakla kalmayıp, evrensel insanlık durumlarını (korku, pişmanlık, açgözlülük, saflık, inanç vb.) yörük yaşamının doğal dokusu içinde incelemektedir.
1. KILIBIK: Toplumsal Cinsiyet Rollerinin Komik Eleştirisi
Hüsamettin Ağa'nın, evde baskın olan karısı karşısındaki çaresizliğini ve ancak rüyasında oyun oynarken ona "tokadı basabildiği" trajikomik öyküsüdür. Bu hikâye, toplumdaki "kılıbık" erkek algısını son derece başarılı ve komik bir dille ele almaktadır.
Mizahın Kaynağı: Gerçeklikle rüya arasındaki çarpıcı tezat.
Kültürel Yansıma: Kahvehane kültürü, altmışaltı kâğıt oyunu ve erkeğin toplumsal prestij arayışı.
Evrensel Temalar: Özgüven arayışı, aile içi dinamikler ve sosyal maskeler.
2. İYİ Kİ ve COCALARLININ DÜDÜK HİKÂYESİ: Trajikomik Tesadüfler
Bu iki kısa hikâye, olayların beklenmedik ve ironik sonuçlarını anlatmaktadır. "İyi ki" de, zorbalık yapmaya çalışan Abdi'yi vuran Murat'ın, köylülerin "İyi ki kurşunlar göğsüne denk gelmiş, ya gözüne denk gelseydi?" şeklindeki saflığı, trajediyi komedyaya dönüştürür. "Cocalarlının Düdük Hikâyesi"ise, henüz gerçekleşmemiş bir plan (kamıştan düdük yapıp üzümle değişip keçi almak) yüzünden dayak yiyen çocuğun hikayesidir.
Ortak Tema: Nedensellik ve cezanın trajikomik şekilde bağlanması.
Anlatım Üslubu: Kısa, vurucu ve düşündürücü. Geleneksel fıkra anlatımını andırır.
3. YÖRÜK KOCA: Bilgeliğin ve Doğallığın Timsali
Kitabın en unutulmaz karakterlerinden biri olan Yörük Koca, köyünün bilge, iyiliksever ve doğal yaşama bağlı patriğidir. Hikâye, onun yaşlanma sürecini, hastalıklarla mücadelesini ve modern tıpla (doktorun "yağsız et" tavsiyesi) geleneksel yaşam tarzı (kendi "yağlı kavurması") arasındaki çatışmayı mizahi ve dokunaklı bir dille anlatmaktadır. Doktorun sonunda kendisi de yağlı kavurma sipariş etmesi, hikâyenin altın vuruşudur.
Karakter Çizimi: Bilgelik, alçakgönüllülük ve yaşam sevinciyle dolu güçlü bir portre.
Tematik Derinlik: Geleneksel bilgi ile modern bilimin çatışması, yaşlılık ve ölüm korkusunun ustaca işlenişi.
Kültürel Miras: Halk hekimliği (ardıç tohumu, kekik, adaçayı) ve yardımlaşma kültürü.
4. AŞŞA'CIK: Güçlü Bir Yörük Kadınının Portresi
Ali Dayı'nın, erkek gibi yetiştirdiği, her işin üstesinden gelen kızı Aşşa'nın (Ayşe) hikayesidir. Kış hazırlıkları sırasında Şakir Emmi'nin eşek yerine "Aşşa'cığı" istemesi, onun gücünün ve güvenilirliğinin köy halkı nezdindeki tescilidir.
Kadın Temsili: Yörük kültüründeki güçlü, çalışkan ve erkeği aratmayan kadın figürünün somut bir örneği.
Köy Yaşamı: Kışlık erzak hazırlama (pekmez kaynatma, bulgur yapma, kavurga) ritüellerine dair detaylı ve öğretici bir anlatı.
5. SENDEN ALIR ONA VERİRİZ: Tövbe ve Ahlaki Dönüşüm
Gençliğinde zalim ve haram yiyen birisi olan Kâzım'ın, askerlikte okuduğu dini kitaplar ve Zeynel Abidin Hazretleri'nin manevi atmosferiyle tam bir karakter değişimine uğrayıp "Kâzım Hoca" oluşunun epik hikayesidir. Hacca gitmeden önce gençliğinde çaldığı bir tosunun hesabını sormak için Ekiz Ali'ye gitmesi ve ondan "Ahrette senden alır ona veririz" cevabını alması, Anadolu insanının ince felsefesini ve hak anlayışını yansıtır.
Merkezi Tema: Tövbe, pişmanlık ve insanın kendini yeniden inşası
Dini-Mistik Unsurlar: Askerlik yeri olan Zeyne kasabası ve buradaki evliya kültürü, hikâyeye derin bir manevi boyut kazandırmaktadır.
Ahlaki Mesaj: Kul hakkı kavramının yalın ve çarpıcı bir şekilde işlenişi.
6. MAHKEMEN Mİ VAR? ve TEMİZ YATAK: Sosyal ve Bürokratik Eleştiri
Bu iki hikâye, devlet ve köylü arasındaki ilişkiyi mizahi bir dille eleştirmektedir. "Mahkemen mi Var?"da, Silifke'deki mahkemeye her gidişi işkenceye dönen Rıza Emmi'nin, yoluna çıkıp ezilen horoza "Silifke ağır cezada mahkemen mi vardı?" diye sorması, bürokrasinin sıradan insana yaşattığı sıkıntının sembolik bir anlatımıdır.
"Temiz Yatak" ise, köye gelen bir tahsildarın "yel değmemiş temiz yatak" istemesi üzerine, köylülerin yatağa yellenmeyi dışarı yönlendirmek için bir kargı (kamış) yerleştirmesi, köy zekasının şahane bir örneğidir.
Mizah ve Eleştiri: Resmî kurumların halk üzerinde yarattığı baskı ve bunun halk tarafından mizah yoluyla protesto edilişi.
Yöresel Dil ve Zekâ: "Yel değmemiş" gibi deyimlerin gerçek anlamda yorumlanarak oluşturulan incelikli mizah.
7. OSMAN AĞA ÖKÜZ ALIR MIN? Fakirliğin ve Onurun Hikayesi
Bu hikâye, fakir Veli Efendi'nin, komşusu Osman Ağa'dan öküz isterken yaşadığı iç hesaplaşmaları ve onurunu anlatır. "Osman Ağa öküz alır mı?" sorusu, yardım istemenin verdiği utancı ve çaresizliği özetler.
Psikolojik Derinlik: Yardım istemenin yarattığı mahcubiyet ve insan onurunun incelikli işlenişi.
Son Söz Niteliği: Kitap, yörüklerin mertlik, yardımlaşma ve onur gibi temel değerlerini vurgulayarak bitirilmektedir.
Sonuç ve Edebi Miras
Kitabın 107-148 sayfalar arası, "Yörük Göçü"nün bir kültür aktarımı olmaktan ziyade, aynı zamanda güçlü bir edebi metin olduğunu kanıtlar niteliktedir. Yazar, her hikâyede farklı bir anlatım tekniği ve duygu durumu kullanarak okuyucuyu metnin içine çekmektedir.
Bu bölümdeki hikayeler, yörük topluluğunun yüzleştiği içsel ve dışsal çatışmaları (gelenek-modernite, birey-toplum, inanç-şüphe) derinlemesine ele almaktadır. Mizah, hikayelerin bir süsü olmakla kalmayıp, hayatın zorluklarıyla baş etmenin, eleştirinin ve hatta felsefe yapmanın bir aracı olmaktadır.
Çınar Arıkan, bu eserle, Anadolu'nun bu kadim kültürünün fiziki haritasını çizerken aynı zamanda ruhani ve mizahi bir haritasını da çıkarmayı başarmıştır.
•
SON BÖLÜM TANITIMI: Hikayeler, Sözlük ve Genel Değerlendirme
Kültürün Dokusunda Son Dokunuşlar
Kitabın bu son hikayeler grubu, adeta bir kültür mozaiğinin son parçalarını yerine koymaktadır. Her biri farklı bir yönüyle yörük yaşam felsefesini tamamlayıcı niteliktedir.
1. Geleneksel Değerlerin Yansımaları:
"Osman Ağa Öküz Alır mın?" hikayesinin devamında, yardımlaşma ve dayanışmanın Yörük toplumundaki karşılıksız ve içten doğası vurgulanmaktadır. Bu hikâye, maddi yoksunluğun, manevi zenginlik ve toplumsal bağlarla nasıl aşılabileceğinin simgesidir.
"Mahkemen mi Var?" benzeri kısa hikayelerde, resmi otorite ile köylü yaşamı arasındaki trajikomik karşılaşmalar, Anadolu insanının pratik zekasını ve hayata dair felsefesini yansıtmaktadır.
2. Gündelik Hayatın Panoraması:
"Temiz Yatak" gibi mizahi hikayeler, Yörüklerin yabancı misafirlere ve resmi görevlilere karşı sergilediği incelikli mizah anlayışını göstermektedir. Bu hikayelerdeki mizah, bir protesto biçimi olmanın ötesinde, kültürel kimliğin korunmasının da bir aracı durumundadır.
- Göç yollarında, yayla yaşamında ve köy hayatında karşılaşılan sıradan ancak anlamlı anlar, yazarın gözlem gücüyle edebi bir değere dönüşmüştür.
3. İnsan-Doğa İlişkisinin Son Örnekleri:
- Hayvanlarla kurulan duygusal bağlar, doğanın zorluklarına ve nimetlerine dair anlatılar, kitabın bütünlüklü bir kültür belgesi olma özelliğini pekiştirmektedir.
- Yayla yaşamının zorlukları ve güzellikleri, son hikayelerde adeta bir vedalaşma duygusuyla işlenmektedir.
•
SÖZLÜK BÖLÜMÜ: Kültürel Hafızanın Anahtarı
Kitabın belki de en değerli bölümlerinden biri olan sözlük kısmı, bir "kelime listesi" değil, Yörük kültürünün kayıt altına alınmış somut olmayan bir hazinesidir.
Kültürel Kodların Şifreleri: "Golastar" (ağaç kesme baltası), "üvendire" (deveyi yönlendirme sopası), "lök" (yaşlı deve) gibi kelimeler, Yörüklerin gündelik hayatının ve geçim kaynaklarının temel araçlarını tanımlamaktadır.
Kaybolan Dilin İzleri: Bu sözlük, modernleşmeyle birlikte unutulmaya yüz tutmuş yüzlerce kelimeyi gelecek nesillere aktararak dilsel bir miras çalışması işlevi görüyor.
Antropolojik Değer: Her kelimenin kullanım alanları ve anlam incelikleriyle verilmesi, okuyucuya yörük kültürünün zihinsel dünyasını anlama fırsatı sunmaktadır.
•
GENEL DEĞERLENDİRME: Yörük Göçü'nün Edebi ve Kültürel Mirası
Çınar Arıkan'ın "Yörük Göçü", tek cümle ile ifade edilecek olur ise: Anadolu'nun kadim kültürlerinden birinin edebi ve antropolojik bir şaheseridir. Şöyle ki:
1. Edebi Üslup ve Anlatım Zenginliği:
Yazar, her hikâyede farklı bir anlatım tekniği kullanarak okuyucuyu sürekli canlı tutmaktadır. Destansı anlatımlar, mizahi diyaloglar, trajik ağıtlar ve gündelik konuşma dili kitap boyunca iç içe geçmekte ve bir zenginlik oluşturmaktadır.
Tasvirlerdeki doğallık ve samimiyet, okuyucuyu Torosların yaylalarına, Anamur'un sahillerine götürecek kadar duygu yüklüdür.
2. Kültürel Belleğin Aktarımı:
Kitap, yörük kültürünün hemen her yönünü -doğum, evlilik, ölüm, göç, bayram, düğün, inançlar, yemek kültürü- eksiksiz bir şekilde belgeleyen adeta bir ansiklopedik bir eserdir.
Geleneklerin modern hayatla çatışması, kitabın alt metnini oluşturan önemli temalardan biridir.
3. İnsani Derinlik ve Evrensellik:
Karakterler sıradan insanlardır ama yaşadıkları aşklar, kavgalar, sevinçler ve acılar evrenseldir. Yörük Koca'nın bilgeliği, Kâzım'ın tövbesi, Aşşa'nın gücü, Hüsamettin Ağa'nın kılıbıklığı, hepsi insanlık durumunun farklı yansımalarıdır.
4. Görsel ve Dilsel Zenginlik:
Kapak tasarımı, iç resimler ve özellikle sözlük bölümü, kitabı okunanla bırakmayıp, aynı zamanda deneyimlenen bir kültür nesnesine dönüştürmektedir.
•
SONUÇ:
"Yörük Göçü", Çınar Arıkan'ın kaleminden çıkan ve Anamur yöresiyle sınırlı kalmayıp, bütün Anadolu'ya ait ortak bir kültür mirasıdır.
Bu eser, hızla değişen ve küreselleşen dünyada, köklerimize dair ne varsa kayıt altına almanın, gelecek nesillere aktarmanın ne denli önemli olduğunu hatırlatmaktadır. Yörüklerin develeri artık daha az yollara düşse de onların binlerce yıllık kültürü, bu kitap sayesinde okurların zihninde ve yüreğinde sonsuza kadar göç etmeye devam edecektir.
•
“YÖRÜK GÖÇÜ" ARKA KAPAK YAZISI DEĞERLENDİRMESİ
Kitabın arka kapak yazısı, içeriğin tamamını özetleyen, son derece etkileyici ve başarılı bir metindir. Kısa olmasına rağmen, okuyucuyu kitabın dünyasına çekmek için gerekli tüm unsurları ustalıkla barındırmaktadır:
1. Güçlü ve Görsel Bir Açılış:
"Taşeli yaylası Mut, Silifke, Anamur ve Ermenek arasında bütün Akdeniz sahil şeridini, kuşbakışı bir şekilde yukarıdan seyreder..." ifadesi, okuyucuya hemen görkemli ve geniş bir coğrafyanın kapılarını açmaktadır. Bu bir mekân tanımı olmayıp, bir bakış açısı ve ölçek sunmaktadır.
2. Kültürün Özünü Yakalayan Tasvir:
"Töre, gelenek ve görenekleri, yapı, davranış, saygı, misafirperverlikleri..." sıralaması, yörük kültürünün temel taşlarını özetlemektedir. "Şehrin o çılgın yaşantılarını hiç umursamayışları" karşılaştırması ise, bu kültürün modern dünyadan nasıl ayrıştığını ve kendi içinde ne kadar güçlü olduğunu vurgulamaktadır.
3. Duygusal ve Duyusal Bir Çağrı:
"İnsanı başka diyarlara alıp götürürler" ifadesi, kitabın okuyucuya vaat ettiği deneyimi çok güzel anlatmaktadır: Bir kaçış, bir kendini bulma ve ruhu temizleme yolculuğu…
"Ladin, katran, kekik, sümbül kokan yaylalar" betimlemesi, okuyucunun zihnini değil, koku duyusunu da çalıştıran, son derece canlı ve duyusal bir manzara sunmaktadır.
4. Sonsuz Bir Döngünün İfadesi:
"Baharda yaylaya, güzde sahillere yörük göçleri, yüzyıllardır kesintisiz devam eder." Bu son cümle, kitaba adını veren olgunun zamana meydan okuyan, ritüelleşmiş doğasını vurgulamaktadır. Bu, görüldüğü gibi fiziki bir hareketlilik değildir bu bir yaşam felsefesi ve kültürün ta kendisidir.
•
ÇALIŞMANIN SONUÇLANDIRILMASI
Sevgili okur, son arka kapak değerlendirmesiyle birlikte, "Yörük Göçü" kitabı üzerine yapmış olduğum tüm bölüm analizleri ve genel değerlendirmeleri tamamlamış bulunuyorum.
Bu çalışmada, "Yörük Göçü" “bütüncül bir bakışla” ele alındı. Kitabı parçalar halinde değil, bir kültür mozaiğinin tamamlanmış haliyle sunabildiğim kanaatiyle bu kitapta, okuyucularımız:
1. Kökleri Hissedecek: Taşeli'nin kekik kokan yaylalarından, Anamur'un tarihi kalelerine kadar kültürün coğrafyayla nasıl iç içe geçtiğini görecektir.
2. Karakterlerle Yaşayacak: Yörük Koca'nın bilgeliğinden, Aşşa'cık'ın gücüne, Kâzım'ın tövbesine kadar bu renkli karakterlerin hikayelerinin kendi hikayeleri olduğunu düşünecektir.
3. Bir Kültürün Şifrelerini Çözecek: Sözlük bölümü ve hikayelerdeki detaylar sayesinde Yörük yaşam felsefesini, değer yargılarını ve gündelik ritüellerini anlamlandıracaktır.
4. Kitap Hakkında Yazılanlar ve Haberler: Bu bölüm “Basında Yörük Göçü” başlığı ile 199-207 sayfalarında yer almakta olup, kitabın 2018 yılında Mersin’de yapılan ikinci baskısında Çınar Arıkan, köşe yazarlarının görüşlerine ve çeşitli gazete ile dergilerde çıkan haberlere de yer vermiştir. Böylece kamuoyunda kitabın yarattığı etki ve yansımaları özetleyerek, eserin önemini başkalarının bakış açılarıyla ortaya koymuştur.
Arıkan, Konya Anadolu Manşet Gazetesine yaptığı açıklamada şunları söylüyor: “Bu insanlar Torosların gerçek sahipleridir. Yayla; yaşlılar için sağlık, gençler için sevda demektir. Taşeli’nin ladin, katran, kekik, sümbül kokan yaylalarında, karlı dağ yamaçlarında ve beyaz bulutlar eşliğinde mutlu bir hayat sürerler. Anamur’daki hikâyeler ve türküler, yüzyıllardır süren yayla göçleri sırasında ortaya çıkmıştır.”
Hilmi Dulkadir olarak, yukarıda çizdiğim çerçeve dâhilinde ortaya koyduğum bu mütevazı tanıtımın, kitabı “hem bir edebiyat eseri hem de kıymetli bir kültürel belge” olarak değerini layıkıyla yansıttığını düşünüyorum.
Övgüyü hak eden ben değilim, eserdir; yargı ise her zamanki gibi okuyucularındır.
Çınar Arıkan'a, Anadolu'nun bu kadim kültürünü geleceğe taşıdığı için bir kez daha çok teşekkür ediyoruz.
*
Kaynakça
Arıkan, Ç. (2006). Yörük Göçü -Anamur Yöresi Hikayeleri (Şelale Matbaası/Konya b.). (H. Çöpür, Dü.) Konya.