TOLGAGÖKÇELİ
TOLGAGÖKÇELİ
Hilmi Dulkadir
Köşe Yazarı
Hilmi Dulkadir
 

KÜLTÜR YAZILARI... Kitap Tanıtımı: ÇAN EĞRİSİ| Yazan: Uğur OLGAR

|Kitap Tanıtımı: ÇAN EĞRİSİ| Yazan: Uğur OLGAR| Tür: ROMAN | Yayınevi: ŞEYKİTAP| Yayın Yılı: I. Basım Temmuz 2024/ II. Basım Aralık 2024| Tanıtan: Hilmi DULKADİR |01.11 2025| •        Edebiyatın büyülü dünyasında, bazen bir roman bir hikâye anlatmakla kalmaz; bir şehrin ruhunu, insanların yüreğindeki titreşimleri ve hayatın ta kendisini sayfalarına taşır.        İşte Uğur Olgar'ın yazdığı (Olgar, 2024) 'Çan Eğrisi' de tam olarak böyle bir roman. Bu haftaki 'KAPAĞI AÇILAN KİTAP' köşemizde, henüz okumamış olanlar için bu eserin kapağını aralıyor, dokusunu, karakterlerini ve bize neden bu kadar yakın hissettirdiğini anlamaya çalışacağız.        Uğur Olgar'ın "Çan Eğrisi", bilindik bir roman olmaktan öte; Akdeniz'in sıcak, poyrazın sert, insanın ise naif ve bir o kadar da güçlü yüzünü yansıtan edebî bir mozaiktir.        Olgar, bu eseriyle okuru, sıradan hayatların görkemli dünyasına davet ediyor ve her bir karakterin "çan eğrisi"nde yolculuğuna şahitlik ettiriyor.        Bilindiği üzere bir kitabı anlamak, onun arkasındaki ismi anlamaktan geçer. O isim, Uğur Olgar, İstanbul Hukuk Fakültesi'nden mezun olmuş, uzun yıllar Silifke'de Müşavir Hazine Avukatlığı yapmış ve emekli olmuş bir isimdir. Ancak onu asıl tanımlayan, hukuk masasından sonra şiir ve öykü galaksileri arasında sürdürdüğü yolculuktur.        'Andız Şiir ve Edebiyat Konalgası' adlı derginin yönetmenliğini yapan Olgar, 2007'de 8. Uluslararası Altın Safran Şiir Yarışması'nda Birinci Mansiyon, 2005'te Çatalzeytin Şiir Yarışması birincilik ve 1997'de Ankara Barosu En İyi Övgüye Değer Ödülü başta olmak üzere birçok ödülün sahibidir. Şiirleri Azerice ve Farsçaya çevrilmiş, Türkiye, Azerbaycan ve İran'da edebiyat dergilerinde yayımlanmıştır.         "Çan Eğrisi", onun bu birikimini romana taşıdığı en yetkin örneklerden biridir. •        Uğur Olgar'dan Silifke'yi Saran Bir Roman: "Çan Eğrisi" Kitabın en çarpıcı yönü, dilinde ve anlatımında saklıdır. Uğur Olgar, köklü bir şair olmanın getirdiği üstün dil hassasiyetiyle, nesri âdeta şiirle buluşturmuştur. Cümleler, bir ressamın fırça darbeleri gibi ince ince işlenmiş; Silifke'nin doğası, poyrazı, Göksu'su, okuyucunun zihninde canlanacak şekilde betimlenmiştir. Romanda, "hoyn" (seslenme), "gındırık" (açık), "tilbi" (ürkek) gibi yöreye has sözcükler, metne otantik bir hava katarken, anlamları genel anlatımdan kolayca çıkarılabildiği için okuru yormaz. Aksine, bu sözcükler anlatıma samimiyet ve zenginlik katar. Olgar, bu yerel dili, "Prometheus'un kili gözyaşıyla yoğurması" gibi evrensel ve felsefi göndermelerle harmanlayarak, anlatımını derinleştirir.        Yazarın dilindeki en büyük ustalıklardan biri, hayatın acıtıcı yönlerini bile yumuşak bir ironi ve sıcak bir mizahla anlatabilmesidir. Roman kahramanlarından Cezmi'nin hazıra dağ dayanmaz misali servetini tüketişi, Fuşya'nın yaşlanma korkusuyla makyaj yapışı, karakterlerin "edepsizlikleri" ve birbirleriyle olan didişmeleri, acıma duygusu uyandırmaktan ziyade, onları "insan" kılan özellikler olarak sunulur ve okuru tebessüm ettirir.        Her bölümün başındaki, "Hayatta herkesin bir çan eğrisi var," "Gün! Madem akşam öleceksin, niye doğuyorsun ki?" gibi aforizma niteliğindeki cümleler, romanı salt bir kurgu olmaktan çıkarıp, hayata dair düşündüren bir felsefi metne dönüştürür.        Akkuyu Nükleer Santralı, romanda önemli bir yer tutar. Ancak, yazar bu olguyu doğrudan politik bir tartışma odağına oturmaz. Onun yerine, santralın Silifke'nin gündelik hayatına ve sosyolojisine nasıl nüfuz ettiğini ustalıkla resmeder. Santral, arka planda varlığını her daim hissettiren, kaderleri değiştiren "motif"tir. Santralın gelişiyle birlikte kiraların yükselmesi, marketlerde Rusça tabelaların belirmesi, Azeri kökenli vatandaşların dil becerileri sayesinde öne çıkması, temizliğe giden kadınların ücret taleplerinin artması gibi detaylar, santralın toplumsal hayatta yarattığı sarsıntıyı gerçekçi bir şekilde yansıtır. Aynı zamanda santral, Tuğra’yla Nina'nın aşkının da başlangıç noktasıdır. Bu sayede Rus ve Ukraynalı mühendisler ile Silifke halkının kesişen yolları anlatılır.        Romanda, özellikle Rus ve Ukraynalı kadın karakterlerin Silifke halkıyla ilişkisi, son derece olumlu ve insanî bir temelde ele alınır. Nina, Olga ve Ludmilla, kasabada yabancılık çekmezler. Aksine, Tuğra, Mirza ve diğer karakterlerle kısa sürede sıcak diyaloglar ve dostluk kurarlar.        Tuğra ile Nina'nın aşkı, iki farklı milletten insanı bir araya getiren en güçlü bağdır. Tuğra'nın Rusça öğrenme çabası, sokakta Rus şarkıları çalıp söylemesi, Nina'nın Türkçe'yi geliştirmesi ve Türk edebiyatına ilgi duyması, kültürlerarası etkileşimin en saf halidir. Bu ilişki, Silifke halkı tarafından "Rus gelin" veya "gelinimiz" gibi sıcak ifadelerle benimsenir ve kucaklanır.        "Çan Eğrisi", dar bir okur kitlesine değil, edebiyatın ve insan hallerinin inceliklerinden keyif alan herkese hitap eder. Romanda, gençlerin olumsuz yönlerine odaklanılmaz. Aksine, Tuğra ve Nina'nın idealize edilmemiş, samimi aşkı, kültürlerarası merak, sanata ve hayvanlara duyulan sevgi, gençlere son derece olumlu ve insanî bir rol model sunar. Eser, bir edebiyat metni olmanın yanı sıra, Silifke'nin kültürel ve sosyal bir envanteri niteliğindedir. Bu coğrafyayı sevenler için paha biçilmez bir değerdir.        Ayrıca, "Çan Eğrisi", Mersin ve ilçelerinin edebî potansiyelinin ne denli yüksek olduğunun çarpıcı bir kanıtıdır.        Bu tür yayınların Mersin'de daha çok yazılması ve desteklenmesi gerektiği, eserin varlığıyla su götürmez bir gerçek haline gelmiştir. Roman hem yerel basında hem de genel edebiyat dünyasında hak ettiği ilgiyi görmelidir.        Bu eser, Mersin'in turistik yönü olduğu kadar, aynı zamanda güçlü bir edebiyat şehri olduğunu da Türkiye geneline duyurmalıdır.        Sonuç olarak, "Çan Eğrisi", ismini aldığı metafor kadar, bir "kedi" romanıdır da. Avukat Mirza'nın (ki yazarın ta kendisidir) Velospit Paşa'ya ve sokak kedilerine olan sevgisi, romanın en saf, en dokunaklı damarlarından biridir. Pandemi döneminde sokağa çıkma yasağında bile kedileri beslemek için çaba göstermesi, bir insanlık dersidir.        Roman, bize şunu fısıldar: Hayatın çan eğrisi inişli çıkışlıdır; kimimiz tepededir, kimimiz eteklerde. Ama ne olursa olsun, sevgi, dostluk, merhamet ve dayanışma, bu eğrideki en anlamlı duraklarımızdır.        Uğur Olgar, "Çan Eğrisi" ile bir roman yazmamış, Silifke'den yükselen insanî bir senfoni bestelemiştir.        Çok okunması temennisiyle… * Kaynakça Olgar, U. (2024). Çan Eğrisi (2. b.). Şey Kitap.
Ekleme Tarihi: 01 Kasım 2025 -Cumartesi

KÜLTÜR YAZILARI... Kitap Tanıtımı: ÇAN EĞRİSİ| Yazan: Uğur OLGAR

|Kitap Tanıtımı: ÇAN EĞRİSİ| Yazan: Uğur OLGAR| Tür: ROMAN | Yayınevi: ŞEYKİTAP| Yayın Yılı: I. Basım Temmuz 2024/ II. Basım Aralık 2024| Tanıtan: Hilmi DULKADİR |01.11 2025|

       Edebiyatın büyülü dünyasında, bazen bir roman bir hikâye anlatmakla kalmaz; bir şehrin ruhunu, insanların yüreğindeki titreşimleri ve hayatın ta kendisini sayfalarına taşır.
       İşte Uğur Olgar'ın yazdığı (Olgar, 2024) 'Çan Eğrisi' de tam olarak böyle bir roman. Bu haftaki 'KAPAĞI AÇILAN KİTAP' köşemizde, henüz okumamış olanlar için bu eserin kapağını aralıyor, dokusunu, karakterlerini ve bize neden bu kadar yakın hissettirdiğini anlamaya çalışacağız.
       Uğur Olgar'ın "Çan Eğrisi", bilindik bir roman olmaktan öte; Akdeniz'in sıcak, poyrazın sert, insanın ise naif ve bir o kadar da güçlü yüzünü yansıtan edebî bir mozaiktir.
       Olgar, bu eseriyle okuru, sıradan hayatların görkemli dünyasına davet ediyor ve her bir karakterin "çan eğrisi"nde yolculuğuna şahitlik ettiriyor.
       Bilindiği üzere bir kitabı anlamak, onun arkasındaki ismi anlamaktan geçer. O isim, Uğur Olgar, İstanbul Hukuk Fakültesi'nden mezun olmuş, uzun yıllar Silifke'de Müşavir Hazine Avukatlığı yapmış ve emekli olmuş bir isimdir. Ancak onu asıl tanımlayan, hukuk masasından sonra şiir ve öykü galaksileri arasında sürdürdüğü yolculuktur.
       'Andız Şiir ve Edebiyat Konalgası' adlı derginin yönetmenliğini yapan Olgar, 2007'de 8. Uluslararası Altın Safran Şiir Yarışması'nda Birinci Mansiyon, 2005'te Çatalzeytin Şiir Yarışması birincilik ve 1997'de Ankara Barosu En İyi Övgüye Değer Ödülü başta olmak üzere birçok ödülün sahibidir. Şiirleri Azerice ve Farsçaya çevrilmiş, Türkiye, Azerbaycan ve İran'da edebiyat dergilerinde yayımlanmıştır. 
       "Çan Eğrisi", onun bu birikimini romana taşıdığı en yetkin örneklerden biridir.

       Uğur Olgar'dan Silifke'yi Saran Bir Roman: "Çan Eğrisi"
Kitabın en çarpıcı yönü, dilinde ve anlatımında saklıdır. Uğur Olgar, köklü bir şair olmanın getirdiği üstün dil hassasiyetiyle, nesri âdeta şiirle buluşturmuştur. Cümleler, bir ressamın fırça darbeleri gibi ince ince işlenmiş; Silifke'nin doğası, poyrazı, Göksu'su, okuyucunun zihninde canlanacak şekilde betimlenmiştir. Romanda, "hoyn" (seslenme), "gındırık" (açık), "tilbi" (ürkek) gibi yöreye has sözcükler, metne otantik bir hava katarken, anlamları genel anlatımdan kolayca çıkarılabildiği için okuru yormaz. Aksine, bu sözcükler anlatıma samimiyet ve zenginlik katar. Olgar, bu yerel dili, "Prometheus'un kili gözyaşıyla yoğurması" gibi evrensel ve felsefi göndermelerle harmanlayarak, anlatımını derinleştirir.
       Yazarın dilindeki en büyük ustalıklardan biri, hayatın acıtıcı yönlerini bile yumuşak bir ironi ve sıcak bir mizahla anlatabilmesidir. Roman kahramanlarından Cezmi'nin hazıra dağ dayanmaz misali servetini tüketişi, Fuşya'nın yaşlanma korkusuyla makyaj yapışı, karakterlerin "edepsizlikleri" ve birbirleriyle olan didişmeleri, acıma duygusu uyandırmaktan ziyade, onları "insan" kılan özellikler olarak sunulur ve okuru tebessüm ettirir.
       Her bölümün başındaki, "Hayatta herkesin bir çan eğrisi var," "Gün! Madem akşam öleceksin, niye doğuyorsun ki?" gibi aforizma niteliğindeki cümleler, romanı salt bir kurgu olmaktan çıkarıp, hayata dair düşündüren bir felsefi metne dönüştürür.
       Akkuyu Nükleer Santralı, romanda önemli bir yer tutar. Ancak, yazar bu olguyu doğrudan politik bir tartışma odağına oturmaz. Onun yerine, santralın Silifke'nin gündelik hayatına ve sosyolojisine nasıl nüfuz ettiğini ustalıkla resmeder. Santral, arka planda varlığını her daim hissettiren, kaderleri değiştiren "motif"tir. Santralın gelişiyle birlikte kiraların yükselmesi, marketlerde Rusça tabelaların belirmesi, Azeri kökenli vatandaşların dil becerileri sayesinde öne çıkması, temizliğe giden kadınların ücret taleplerinin artması gibi detaylar, santralın toplumsal hayatta yarattığı sarsıntıyı gerçekçi bir şekilde yansıtır. Aynı zamanda santral, Tuğra’yla Nina'nın aşkının da başlangıç noktasıdır. Bu sayede Rus ve Ukraynalı mühendisler ile Silifke halkının kesişen yolları anlatılır.
       Romanda, özellikle Rus ve Ukraynalı kadın karakterlerin Silifke halkıyla ilişkisi, son derece olumlu ve insanî bir temelde ele alınır. Nina, Olga ve Ludmilla, kasabada yabancılık çekmezler. Aksine, Tuğra, Mirza ve diğer karakterlerle kısa sürede sıcak diyaloglar ve dostluk kurarlar.
       Tuğra ile Nina'nın aşkı, iki farklı milletten insanı bir araya getiren en güçlü bağdır. Tuğra'nın Rusça öğrenme çabası, sokakta Rus şarkıları çalıp söylemesi, Nina'nın Türkçe'yi geliştirmesi ve Türk edebiyatına ilgi duyması, kültürlerarası etkileşimin en saf halidir. Bu ilişki, Silifke halkı tarafından "Rus gelin" veya "gelinimiz" gibi sıcak ifadelerle benimsenir ve kucaklanır.
       "Çan Eğrisi", dar bir okur kitlesine değil, edebiyatın ve insan hallerinin inceliklerinden keyif alan herkese hitap eder. Romanda, gençlerin olumsuz yönlerine odaklanılmaz. Aksine, Tuğra ve Nina'nın idealize edilmemiş, samimi aşkı, kültürlerarası merak, sanata ve hayvanlara duyulan sevgi, gençlere son derece olumlu ve insanî bir rol model sunar. Eser, bir edebiyat metni olmanın yanı sıra, Silifke'nin kültürel ve sosyal bir envanteri niteliğindedir. Bu coğrafyayı sevenler için paha biçilmez bir değerdir.
       Ayrıca, "Çan Eğrisi", Mersin ve ilçelerinin edebî potansiyelinin ne denli yüksek olduğunun çarpıcı bir kanıtıdır.
       Bu tür yayınların Mersin'de daha çok yazılması ve desteklenmesi gerektiği, eserin varlığıyla su götürmez bir gerçek haline gelmiştir. Roman hem yerel basında hem de genel edebiyat dünyasında hak ettiği ilgiyi görmelidir.
       Bu eser, Mersin'in turistik yönü olduğu kadar, aynı zamanda güçlü bir edebiyat şehri olduğunu da Türkiye geneline duyurmalıdır.
       Sonuç olarak, "Çan Eğrisi", ismini aldığı metafor kadar, bir "kedi" romanıdır da. Avukat Mirza'nın (ki yazarın ta kendisidir) Velospit Paşa'ya ve sokak kedilerine olan sevgisi, romanın en saf, en dokunaklı damarlarından biridir. Pandemi döneminde sokağa çıkma yasağında bile kedileri beslemek için çaba göstermesi, bir insanlık dersidir.
       Roman, bize şunu fısıldar: Hayatın çan eğrisi inişli çıkışlıdır; kimimiz tepededir, kimimiz eteklerde. Ama ne olursa olsun, sevgi, dostluk, merhamet ve dayanışma, bu eğrideki en anlamlı duraklarımızdır.
       Uğur Olgar, "Çan Eğrisi" ile bir roman yazmamış, Silifke'den yükselen insanî bir senfoni bestelemiştir.
       Çok okunması temennisiyle…
*
Kaynakça
Olgar, U. (2024). Çan Eğrisi (2. b.). Şey Kitap.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve mersindesonhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.