Manas Destanı’nda Doğum, Toplumsal Ritüeller ve Kültürel Kodlar – III
Doğum Sonrası Toy ve Toplumsal İşlevi
Manas’ın doğumundan sonra yapılan toy, bu ritüelin tüm unsurlarını barındırması açısından tipik bir örnektir:
“Ak boz bee soydurdu, /
Çakıp Han doğan balasının /
Dört peygamber hocaya /
Adımı Manas koydurdu. /
Dört peygamber kucakladı, /
Peygamber balayı sınadı, /
Cerken’den gelen yedi elçi, /
Centeğini usulünce yiyip gitti, /
Manas cin gibi çıkacak deyip gitti, /
Kıtay’dan gelen kırk elçi, /
Kaynasın usulünce yiyip gitti, /
Manas Kitay’ı kıracak deyip gitti. /
Nogoy’dan gelen on elçi /
Oturup etini yiyip gitti, /
Manas kuvvetli çıkacak deyip gitti.”
(Metin I–II, R., s. 2–3 / 45–60)
Bu pasaj, toyun yapısal unsurlarını açıkça ortaya koymaktadır:
- Hayvan kesimi (ak boz kısrak),
- Ad koyma merasimi,
- Çocuğun sınanması (bünyesinin kuvvetli olup olmadığının kontrolü),
- Nihayetinde özel yemeklerin (centek, kayna) ikramı.
Bu toy aynı zamanda diplomatik bir işlev de görür. Komşu devletlerden gelen elçiler hem hediyelerini sunar hem de yeni doğan ve geleceğin hükümdarı olacak bu çocuğun vasıflarını görür; kendi hükümdarlarına bir nevi istihbarat raporu götürürler.
Bu, toyun içe dönük olduğu kadar dışa dönük siyasi bir mesaj niteliği de taşıdığını gösterir.
Abdülkadir İnan, Kırgız kadınlarının buğday unundan yapılan centek yemeğini yedikten sonra bir çukur kazıp plasentayı (son) ve centekten birkaç kaşığı gömdüklerini belirtmektedir. Ancak destandaki anlatımda bu pratiğin detayları yer almamaktadır.
Buradaki centek ve kayna, eski bir geleneğin artık tam olarak uygulanmayan, ancak ismen yaşayan ritüelistik hatıralarıdır.
Destanda, babanın olmadığı durumlarda toyu düzenleme görevi dedeye veya ailenin diğer bir büyüğüne geçmektedir.
Kanikey, Semetey’i Cakıp Han’ın ve Abeke ile Köbög’ün kötülüklerinden kurtarmak için kaçırıp babası Temir Han’a gittiğinde:
“Kanikey’in balasını, / Kanikey’e vermedi, /
Kara Han alıp baktı, /
Kara Han alıp baktırıp /
Aladan baytal saldırıp /
Aşa yurdunu toplayıp /
Tepeden baytal soydurup /
Yurdun dört yanını yığdırıp /
İle bir toy çekti.”
(Metin I–II, R., s. 296 / 537–546)
Burada toyu düzenleyen, çocuğun dedesi Temir Han’dır. Benzer şekilde, Semetey ve Kan Çora ile Kül Çora’nın doğumlarından sonra da bir toy düzenlenir:
“Akıtmalı baytal soydu, /
Etraftaki ilini topladı, /
Aladan baytal soydu, /
Aşa ilini topladı, /
Beş tepe gibi et yığdı, /
Isık Köl gibi çiğ yığdı, /
Kanikey’i yedeğe alıp /
Memesini emzirdi, /
Yeni doğan bu iki bala ile /
Memedaş olayım deyip /
İle toy çekti.”
(Metin I–II, R., s. 318 / 211–222)
Bu örnekler, doğum toyunun toplumsal bir zorunluluk olduğunu ve mutlaka yerine getirilmesi gereken bir sosyal görev olduğunu göstermektedir.
Hatta bu tören, olumsuz karakterler için dahi vazgeçilmezdir. Semetey’i öldürdükten sonra, eşi Ay Çörök’ü alan Er Kıyas, ondan olan oğlunu öldürtmek ister. Ancak Ay Çörök’ün manipülasyonuyla fikrini değiştirir ve:
“Kalabalık toy yaptı.”
(Metin I–II, R., s. 356 / 1486)
Bu durum, toyun toplum nezdindeki meşruiyet sağlayıcı gücünü ortaya koymaktadır. Er Kıyas, çocuğu benimsediğini ve onun üzerindeki hâkimiyetini ilan etmek için bu toyu düzenlemek zorunda hisseder.
Destanda doğumdan sonra düzenlenen toylara verdiğimiz örneklerin tamamı erkek çocuklar içindir.
Erkek kahramanların ön planda olduğu destan geleneğinde, kız çocukların doğumları üzerinde neredeyse hiç durulmamaktadır. Bu durum, göçebe ve savaşçı bir toplumun sosyolojik yapısıyla ve destanın eril söylemiyle doğrudan ilişkilidir.
Destanda doğum ve bebekle ilgili diğer kültürel tespitler de oldukça ilgi çekicidir. Ay Çörök’ün Er Kıyas’a söylediği:
“Çaranadaki bu bala / Hangi şehrini bozdu?”
(Metin I–II, R., s. 355 / 1474–1476)
sözlerindeki çarana, yeni doğan bebeğin vücudunu örten bir zardır. Bu metafor, bebeğin masumiyetini, henüz hiçbir kötülük yapmamış olduğunu vurgulamak için kullanılmıştır.
Destanda, çocukların beşiğe yatırıldığı da belirtilmektedir:
“Bu Baybiçe Çurçi / Manas’ı sırlı beşiğe beledi.”
(Metin I–II, R., s. 3 / 60–62)
ve
“Aylanayım mukaddesim ana, /
Bu uykuyu atalım! /
Balaya beşik yapmayalım! /
Balaya nöbetleşe bakalım!”
(Metin I–II, R., s. 286 / 210–214)
Manas’ın “sırlı” yani boyalı ve süslü beşiği, onun toplum içindeki seçkin statüsünün daha bebeklikten itibaren bir göstergesidir. Bu küçük eşya, kahramanın sosyal konumunun bir sembolü hâline gelmiştir.
Sonuç
Naciye Yıldız’ın Radloff nüshası üzerinden yaptığı bu detaylı tahliller, bize Manas Destanı’nın epik bir anlatı olmakla kalmadığını; aynı zamanda Kırgız Türklerinin tarihsel yaşam pratiklerine, inanç sistemlerine ve sosyal organizasyonlarına dair zengin bir veri tabanı sunduğunu göstermektedir.
Doğum, bu pratiklerin en önemlilerinden biridir. Kahramanların olağanüstü doğumları (kanla doğma, uzun gebelik süreleri), onları sıradan insanlardan ayırarak kaderlerine işaret ederken; doğum sonrası gerçekleştirilen ritüeller (göbek kesme, yıkama, lohusa ziyareti) toplumsal birliği pekiştirmektedir.
Nihayetinde düzenlenen “toy”, bu bireysel olayı toplumun tamamına mal eden, siyasi ilişkileri yeniden üreten ve toplumsal hiyerarşiyi teyit eden çok katmanlı bir kurumdur.
Destan, kadın kahramanların doğumları veya lohusalık gibi bazı inançlar üzerinde durmamasına rağmen, özellikle erkek evlat odaklı bu anlayışlar, içinde yaşadığı toplumun değer yargılarını, geleneklerini ve kültürel kodlarını son derece gerçekçi bir şekilde yansıtmaktadır.