Yörük Kadınlarının Zamanlar Arası İzleri -Y3-16. Yörük Hafızası VI.
El ve Parmaklarla İlgili İnanmalar: Geleneksel Şifa Ritüelleri
*
El, insanın evrenle kurduğu en temel bağdır. Beslenirken, sevişirken, savaşırken, dua ederken, selamlaşırken hep el devrededir. Bu sembol neolitik çağdan faşizme, tılsımlardan siyasete kadar uzanan bir yol izlemiştir. Belki de insan, elle dokunduğu şeye "sahip olduğunu" hissetmiştir – bu yüzden el hem şifa hem iktidar aracı olmuştur.
*
1. Elin Kültürel ve Tarihsel Anlamı
El, insanlık tarihi boyunca fiziksel bir uzuv olarak kalmayıp, aynı zamanda sosyal, dini, siyasi ve mistik bir sembol olarak işlev görmüştür:
Biad etme, el öpme, dokunma, yemin etme, selamlama gibi hareketler, toplumların inanç ve güven sistemlerini yansıtır.
Hatta siyasi ideolojiler (Nazi selamı, komünist yumruk, askerî selam) bile elin bu sembolik gücünden faydalanmıştır.
*
a) Dinlerde ve Kültürlerde El Sembolizmi
Hristiyanlıkta "Meryem’in Eli", koruyucu bir semboldür, demiştik.
İslam’da "Pençe-i Âl-i Aba" (Hz. Ali’nin eli) ve "Hamsa" (Fatma Ana’nın eli), hem nazardan korunma hem de şifa amacıyla kullanılıyordu.
Yahudilikte "Hamesh", bereket ve koruma anlamı taşırdı.
Şamanizm ve eski Türk inançlarında, elin izi (örneğin Çatalhöyük’teki kırmızı el figürleri), ruhlarla iletişim ve korunma amaçlıdır
*
b) Folklor ve Günlük Hayatta Elin Yeri
Anadolu’da ocak duvarlarına basılan el izleri hem uğur hem de bereket getirmesi için yapılır.
Halı, kilim ve bayraklardaki el motifleri, kültürel hafızanın bir parçasıdır.
El falı ve çizgileri, bir tür geleceği okuma aracı değil, hastalık teşhisinde de kullanılmıştır (Osmanlı’da ‘İlm-i Kıyafe’)bkz.dipnot:
*
c) Siyasi ve Sosyal Hareketlerde El
Faşist selamı, komünist yumruk, askerî selam, elin otorite ve güç sembolü olarak kullanımına örnektir. 20. yüzyıl propagandalarında, el hareketleri kitleleri mobilize etmek için araçsallaştırılmıştır.
*
2. İsimlerin Dinî ve Kültürel Arka Planı
İnsanların ünlü ve etkili kişilerin adlarını benimsemesi, tarih boyunca yaygın bir gelenek olmuştur. Bu durum, bir isim aktarımından öte sembolik bir güç ve özdeşleşme sürecini de içermektedir. Özellikle dinî figürlerin adlarının kullanılması, onlara duyulan saygı ve onların vasıflarını taşıma arzusuyla ilişkilendirilebilir. Örneğin, Türkiye’de Hz. Muhammed’e duyulan hürmetten dolayı “Mehmet” isminin yaygınlaşması veya Hz. Fatma’nın adının benimsenmiş olması bu tür bir bağlantıyı gösterir mahiyettedir (Acıpayamlı, Y.A.G.E., s. 62, 117).
Ancak bu tür uygulamalar, büyü veya sihir gibi dinen yasaklanmış uygulamalarla karıştırılmamalıdır. Zira, İslâm dininde sihir, büyü ve kehanet kesinlikle reddedilmiştir. Bu konuda pek çok hadis bulunmaktadır (Riyazü’s-Salihin, c. 3, s. 200, 219, 221, 302, 416).
“Fatma” adının verilmesi, özellikle genç yaşta vefat eden çocuklarda, Hz. Fatma’nın erken vefatıyla bir bağ kurularak anlamlandırılabilir (Acıpayamlı, Y.A.G.E., s. 117). Ancak bu tür uygulamalar, dinî bir vecd veya psikolojik teselli arayışı olarak görülmeli; büyüsel veya sihiri bir ritüel olarak yorumlanmamalıdır.
*
3. Geleneksel Şifa Ritüelleri: "El Verme"
Mersin ili Silifke İlçesi’nde ve Türkiye'nin pek çok bölgesinde, "ocak" adı verilen ve manevi tedavi merkezleri olarak bilinen yerler bulunmaktadır. Bu ocaklar, hem fiziksel (kırık-çıkık gibi) hem de ruhsal hastalıkların tedavisinde etkili kabul edilir.
El verme töreni: Genellikle ailenin büyükleri tarafından, yetkiyi devredecekleri kişiye uygulanır. Tören, tanıkların huzurunda gerçekleşir ve şu şekilde işler:
El Verme: Yaşlı ve bilge kişi (şifacı), elini üç kez alacak olan kişiye uzatarak, "El alacak kişiye" diye seslenir.
Kabul: El alan kişi her seferinde, "Aldım, kabul ettim" diyerek bu yetkiyi üstlenir.
Tükürme ve Sıvazlama: Yaşlı şifacı, el alan kişinin üzerine üç kez tükürür ve arkasını sıvazlar (Uğur, 1944, s. 493).
Bu ritüel, Silifke’de görülmekle sınırlı olmayıp geleneksel toplumlarda bilginin ve manevi gücün aktarımının sembolik bir ifadesidir.
*
4. Geleneksel Uygulamalar ve Modern Tıp
Işık, Akçınar ve Kadıoğlu (2010) tarafından yapılan bir çalışma, Mersin ilinde gebelik, doğum ve loğusalık dönemlerinde anneye ve yenidoğana yönelik geleneksel uygulamaları incelemektedir. Araştırma, bu uygulamaların hala yaygın şekilde bilindiğini ve uygulandığını ortaya koymuştur. Özellikle yenidoğan ve loğusa bakımına dair pratiklerin, gebelik ve doğum sürecindeki uygulamalara kıyasla daha sık gerçekleştirildiği belirtilmiştir.
Ancak bu pratiklerin bir kısmının büyüsel inançlarla bağlantılı olduğu, bazılarının ise popüler kültürden etkilenmiş veya orijinal geleneğin bozulmuş hali olabileceği ifade edilmiştir. Ayrıca, tıbbi bakış açısından geleneksel uygulamaların potansiyel risklerine de dikkat çekilmiştir.
*
Kaynakça:
• Aksel, Malik (1960). Anadolu Halk Resimleri. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları.
• Işık, M. T., Akçınar, M., & Kadıoğlu, S. (2010). Mersin ilinde gebelik, doğum ve loğusalık dönemlerinde anneye ve yenidoğana yönelik geleneksel uygulamalar. Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, 7(1), 63-84.
• Koşay, Hamit Zübeyir (1974). Etnografya, Folklor, Dil ve Diğer Konularda Makaleler ve İncelemeler. Ankara: Türk Tarih Kurumu.
• Tanyu, Hikmet (1965). Bâtıl İnançlardan Muska. Bayrak Dergisi.
• Uğur, S. (1944). İçel Tarihi (2. Cilt).
• Ünver, A. Süheyl (1960). Türk Tıp Tarihi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Yayınları.
Dipnot: Bir insanın göz, kulak, burun, saç, diş ve muhtelif uzuvlarından yola çıkarak karakterinin ve ahlakının yorumlandığı ilme “kıyafet ilmi” adı verilmiştir (Ataman H., 2022) https://tdkbelleten.gov.tr/tam-metin/1079/tur
*
PAZARTESİ-PERŞEMBE BULUŞMALARI- 28 Temmuz 2025
Yörük Kadınlarının Zamanlar Arası İzleri -Y3-17. Yörük Hafızası VII.
"Çadırlarda Tomurcuklanan Hayatlar: Y3 Kodlu Annenin Aşerme, Doğum ve Şifalı Eller Destanı"