*
Karaman ve çevresinde doğum ritüelleri hem bedensel hem de toplumsal arınmayı hedefleyen bir süreç olarak algılanır. Bebek doğduktan sonra on gün boyunca yıkanmaz; bu süre zarfında annenin ve bebeğin bedenine dokunulmaz, zira bu ilk günler hem kutsal hem de korunması gereken bir dönem olarak kabul edilir. Onuncu gün geldiğinde, ebe (ebe anne) ve uygun komşular, akrabalar bir araya gelir. Ortaya bir “somat” (yer yaygısı) serilir; bakır bir leğen, bu serilmiş yaygının üzerine konur. Ilık su, ebe anne tarafından dirsekle ölçülerek bebeğin yıkanmasına uygun dereceye getirilir.
Ritüelin en belirgin unsurlarından biri, “yumurta akının suya karıştırılmasıdır”. Bir yumurtanın baş kısmı delinerek akı suya bırakılır; sarısı başka bir yere ayrılır. Bu karışım, bebeğin yıkanacağı suya eklenir ve iyice karıştırılır. Ebe anne, çocuğu kucağına alıp, leğen içindeki su ile yıkar. Bu ilk yıkanışta sabun kullanılmaz; bebeğin başı konaklıysa, başa zeytinyağı sürülür ve kil ezilmiş suyla yıkanır.
Bebek yıkanırken çevrede bulunanlar, leğene gümüş para atarlar. Bu paralar, ebe annenin bahşişidir ve ritüelin maddi ve toplumsal boyutunu simgeler. Yıkama sona erdiğinde, yumurta kabuğundan ölçülen su bebeğin başından aşağıya dökülür ve artıklar bebeğin oynak bölgelerine sürülür. Sonrasında bebek giydirilir ve annesinin odasına götürülür.
Bu uygulamanın amacı, yalnızca temizlik değil; aynı zamanda “bedensel arınma ve toplumsal kabul süreci”dir. İlk yıkanış, annenin ve bebeğin korunmuş, kutsal bir alan içinde kalmasını sağlar.
Yumurtanın kullanımı, doğurganlık, sağlık ve bereket sembolizmi taşır; su, hayatın ve temizliğin metaforudur. Her hareket, yüzyıllardır süregelen bir ritüelin parçasıdır.
Doğumun kırkıncı gününde ise annenin kırklanması, yani “hamam ritüeliyle arınması”, toplumsal ve dinsel bir zorunluluk olarak gerçekleşir. Loğusa anne, kırklanma hamamına götürülmeden önce evde yıkanır; yumurta kabuğundan ölçülen kırk ölçek su başından aşağı dökülerek, kırklama süreci tamamlanır. Bu ritüel, kadının doğum sonrası bedensel ve ruhsal temizlenmesini sağlarken, aynı zamanda toplumsal alanla yeniden uyumunu simgeler.
Hamamda ritüel, özenle hazırlanır. Loğusa anne, ipekli peştamal ve kenarları işlemeli havlularla soyunma odasına girer. Natır kadın, çiğ yumurtayı ezip tuz serptikten sonra vücuda uygular. Tefci kadınlar tef çalar, gençler türkü söyler, hamam tası ve leğenleri hareket ettirir; ritüel boyunca eğlence ve toplumsal paylaşım ön plandadır. Loğusa, baştan aşağı yıkanırken, kırk ölçekte yumurta suyu ve okunmuş arpa taneleri başından aşağıya dökülür. Bu süreç hem arınma hem bereket hem de toplumsal yeniden doğuşu temsil eder.
Hamam ritüeli, başlı başına bireysel bir uygulama değil; toplumsal hafızayı da yeniden üretir. Loğusa, kurulanma havlularına sarıldıktan sonra soyunma odasına döner; elbiselerini giyer. Günün sonunda, ritüelin tüm unsurları tamamlanmış hem bebek hem de anne, toplumsal ve dini açıdan kabul görmüş olur. Ritüel, kuşaktan kuşağa aktarılan bilgi ve uygulamaların, beden ve mekanla bütünleşmiş somut hâlidir.
Yumurta, su, havlu ve leğen; her biri ritüelin tözünü taşır. Anne ve bebek, kırk gün boyunca evin dışına çıkmadan bu süreci tamamlar. Artık kırklanma tamamlandığında, anne ibadetlerine ve toplumsal ziyaretlere geri döner; bebek ise toplumun gündelik yaşamına dahil olur. Ritüelin tüm adımları, inancın, toplumun ve zamanın birbirine karıştığı bir töz olarak yaşatılır.
*
| PAZARTESİ-PERŞEMBE BULUŞMALARI |49| 03.12.2025| Kırk, Su ve Kadının Yeniden Doğuşu: Ritüelin Sosyal Hafızası- III.
Anasayfa
Yazarlar
Hilmi Dulkadir
Yazı Detayı
Bu yazı 155 kez okundu.
PAZARTESİ-PERŞEMBE BULUŞMALARI |48| 30.10. 2025 | Hilmi DULKADİR| Onlanma, Yumurta Kabuğu ve Doğumun Arınma Ritüelleri-II|
*
Karaman ve çevresinde doğum ritüelleri hem bedensel hem de toplumsal arınmayı hedefleyen bir süreç olarak algılanır. Bebek doğduktan sonra on gün boyunca yıkanmaz; bu süre zarfında annenin ve bebeğin bedenine dokunulmaz, zira bu ilk günler hem kutsal hem de korunması gereken bir dönem olarak kabul edilir. Onuncu gün geldiğinde, ebe (ebe anne) ve uygun komşular, akrabalar bir araya gelir. Ortaya bir “somat” (yer yaygısı) serilir; bakır bir leğen, bu serilmiş yaygının üzerine konur. Ilık su, ebe anne tarafından dirsekle ölçülerek bebeğin yıkanmasına uygun dereceye getirilir.
Ritüelin en belirgin unsurlarından biri, “yumurta akının suya karıştırılmasıdır”. Bir yumurtanın baş kısmı delinerek akı suya bırakılır; sarısı başka bir yere ayrılır. Bu karışım, bebeğin yıkanacağı suya eklenir ve iyice karıştırılır. Ebe anne, çocuğu kucağına alıp, leğen içindeki su ile yıkar. Bu ilk yıkanışta sabun kullanılmaz; bebeğin başı konaklıysa, başa zeytinyağı sürülür ve kil ezilmiş suyla yıkanır.
Bebek yıkanırken çevrede bulunanlar, leğene gümüş para atarlar. Bu paralar, ebe annenin bahşişidir ve ritüelin maddi ve toplumsal boyutunu simgeler. Yıkama sona erdiğinde, yumurta kabuğundan ölçülen su bebeğin başından aşağıya dökülür ve artıklar bebeğin oynak bölgelerine sürülür. Sonrasında bebek giydirilir ve annesinin odasına götürülür.
Bu uygulamanın amacı, yalnızca temizlik değil; aynı zamanda “bedensel arınma ve toplumsal kabul süreci”dir. İlk yıkanış, annenin ve bebeğin korunmuş, kutsal bir alan içinde kalmasını sağlar.
Yumurtanın kullanımı, doğurganlık, sağlık ve bereket sembolizmi taşır; su, hayatın ve temizliğin metaforudur. Her hareket, yüzyıllardır süregelen bir ritüelin parçasıdır.
Doğumun kırkıncı gününde ise annenin kırklanması, yani “hamam ritüeliyle arınması”, toplumsal ve dinsel bir zorunluluk olarak gerçekleşir. Loğusa anne, kırklanma hamamına götürülmeden önce evde yıkanır; yumurta kabuğundan ölçülen kırk ölçek su başından aşağı dökülerek, kırklama süreci tamamlanır. Bu ritüel, kadının doğum sonrası bedensel ve ruhsal temizlenmesini sağlarken, aynı zamanda toplumsal alanla yeniden uyumunu simgeler.
Hamamda ritüel, özenle hazırlanır. Loğusa anne, ipekli peştamal ve kenarları işlemeli havlularla soyunma odasına girer. Natır kadın, çiğ yumurtayı ezip tuz serptikten sonra vücuda uygular. Tefci kadınlar tef çalar, gençler türkü söyler, hamam tası ve leğenleri hareket ettirir; ritüel boyunca eğlence ve toplumsal paylaşım ön plandadır. Loğusa, baştan aşağı yıkanırken, kırk ölçekte yumurta suyu ve okunmuş arpa taneleri başından aşağıya dökülür. Bu süreç hem arınma hem bereket hem de toplumsal yeniden doğuşu temsil eder.
Hamam ritüeli, başlı başına bireysel bir uygulama değil; toplumsal hafızayı da yeniden üretir. Loğusa, kurulanma havlularına sarıldıktan sonra soyunma odasına döner; elbiselerini giyer. Günün sonunda, ritüelin tüm unsurları tamamlanmış hem bebek hem de anne, toplumsal ve dini açıdan kabul görmüş olur. Ritüel, kuşaktan kuşağa aktarılan bilgi ve uygulamaların, beden ve mekanla bütünleşmiş somut hâlidir.
Yumurta, su, havlu ve leğen; her biri ritüelin tözünü taşır. Anne ve bebek, kırk gün boyunca evin dışına çıkmadan bu süreci tamamlar. Artık kırklanma tamamlandığında, anne ibadetlerine ve toplumsal ziyaretlere geri döner; bebek ise toplumun gündelik yaşamına dahil olur. Ritüelin tüm adımları, inancın, toplumun ve zamanın birbirine karıştığı bir töz olarak yaşatılır.
*
| PAZARTESİ-PERŞEMBE BULUŞMALARI |49| 03.12.2025| Kırk, Su ve Kadının Yeniden Doğuşu: Ritüelin Sosyal Hafızası- III.
Ekleme
Tarihi: 30 Ekim 2025 -Perşembe
PAZARTESİ-PERŞEMBE BULUŞMALARI |48| 30.10. 2025 | Hilmi DULKADİR| Onlanma, Yumurta Kabuğu ve Doğumun Arınma Ritüelleri-II|
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

