SİTESOL1
SİTESAĞ1
Hilmi Dulkadir
Köşe Yazarı
Hilmi Dulkadir
 

KÜLTÜR YAZILARI... 30 Haziran 2025/ PAZARTESİ-PERŞEMBE BULUŞMALARI- YÖRÜK KADINLARININ ZAMANLAR ARASI İZLERİ-Y1-9/3- Yörük Beyi Konuşuyor: “Köklerin Rüzgârı ve Göçün İzi -III”

(Bu yazı, paragraf başı girintisi ve satır arası boşluk olmadan, kesintisiz akan metin olarak düzenlenmiştir). * Telaş, en keskin halini sürünün peşinde, yayla yollarında gösterirdi. Göç vakti geldi mi, sürüyü uzak otlaklara götürecek erkekler için, evdeki kadınlar “yuka” (incecik yufka) ekmek hazırlardı. Dört ekmeği üst üste katlar, sıkıca büker, sağlam dokunmuş çuvallara yerleştirirlerdi. Dağda, düzede (düzde), koyunların başında nöbet tutan adamlar, bazen iki ay boyunca bu çuvallardaki ekmekle, tuluklardaki suyla idare ederdi. Kaynak başlarında tuluklar doldurulurdu. Dağların doruğundaki küçük göller, Kıble’ye bakan yamaçlardaki pınarlar, yolcuların ve sürünün can suyuydu. Göç hazırlığında önce yola çıkanlar, hanımlar ve yaşlılardı. Gençler, yaylada kalır, son ana kadar beklerdi. Karın habercisi, koyunların tavrındaydı. Otları birden hızlı hızlı, telaşla yemeye başlarlarsa, anlardık ki beyaz soğuk yaklaşıyor. İnmek vakti gelmiş demekti. Yörüklerden Karakayalılar boyu, göçü başka türlü yapardı. Develerinin üzerine “mayafa” denen sandık gibi bir düzenek kurar, içine hanımlarını, çocuklarını oturtup öyle yol alırlarmış. Bizim çocuklarımızın hepsi ya kıl çadırların gölgesinde ya da göç yolunun tozunda dünyaya geldi. Ebe hep bir komşu kadındı, ama doktor yoktu. Göç hazırlığı demek, develerin hörgücüne evin yükünü, çadırın direklerini, keçelerini vurmak (yüklemek) demekti. Ayakları yere değmeyecek kadar küçük olanlar ya eşeklerin sırtındaki heybelere konur ya da analarının sırtına kundaklanıp sıkıca bağlanırdı. Anneler hem yük taşır hem de sırtlarındaki can yüküyle yürürdü o uzun yolları. Günler günleri kovaladıkça her şey değişti. Çadırlar yerini yavaş yavaş taşa, toprağa bıraktı. Göç yolları daraldı. Okul, doktor, şehir hayatı girdi hayatımıza. Ama benim içimde, o kirmenin dönüş sesi, çadır kanatlarının rüzgardaki hışırtısı, yayla yolunun tozlu kokusu, düğünlerde yükselen halay türküleri hep taze kalacak. Ne yazık ki bazı şeyler geçen zaman içinde yitip gitti. Yine de bir Dudaklı Yörük ferdi olarak köklerimizin izini, sürünün çan sesini, Torosların serin nefesini; hepsini, yüreğimin en kuytusunda saklı bir hazine gibi özenle koruyacağım. Hiç eksiltmeden, hep taze tutarak... * 3 Temmuz 2025/ PAZARTESİ-PERŞEMBE BULUŞMALARI- YÖRÜK KADINLARININ ZAMANLAR ARASI İZLERİ -Y1-10 YÖRÜK HAFIZASI -I- Bin yıllık Yörük reçetesi: Bir Yörük kadın Newton yasaları kadar keskin kuralları uyguluyor…
Ekleme Tarihi: 30 June 2025 - Monday

KÜLTÜR YAZILARI... 30 Haziran 2025/ PAZARTESİ-PERŞEMBE BULUŞMALARI- YÖRÜK KADINLARININ ZAMANLAR ARASI İZLERİ-Y1-9/3- Yörük Beyi Konuşuyor: “Köklerin Rüzgârı ve Göçün İzi -III”

(Bu yazı, paragraf başı girintisi ve satır arası boşluk olmadan, kesintisiz akan metin olarak düzenlenmiştir).
*
Telaş, en keskin halini sürünün peşinde, yayla yollarında gösterirdi. Göç vakti geldi mi, sürüyü uzak otlaklara götürecek erkekler için, evdeki kadınlar “yuka” (incecik yufka) ekmek hazırlardı. Dört ekmeği üst üste katlar, sıkıca büker, sağlam dokunmuş çuvallara yerleştirirlerdi. Dağda, düzede (düzde), koyunların başında nöbet tutan adamlar, bazen iki ay boyunca bu çuvallardaki ekmekle, tuluklardaki suyla idare ederdi. Kaynak başlarında tuluklar doldurulurdu. Dağların doruğundaki küçük göller, Kıble’ye bakan yamaçlardaki pınarlar, yolcuların ve sürünün can suyuydu. Göç hazırlığında önce yola çıkanlar, hanımlar ve yaşlılardı. Gençler, yaylada kalır, son ana kadar beklerdi. Karın habercisi, koyunların tavrındaydı. Otları birden hızlı hızlı, telaşla yemeye başlarlarsa, anlardık ki beyaz soğuk yaklaşıyor. İnmek vakti gelmiş demekti. Yörüklerden Karakayalılar boyu, göçü başka türlü yapardı. Develerinin üzerine “mayafa” denen sandık gibi bir düzenek kurar, içine hanımlarını, çocuklarını oturtup öyle yol alırlarmış. Bizim çocuklarımızın hepsi ya kıl çadırların gölgesinde ya da göç yolunun tozunda dünyaya geldi. Ebe hep bir komşu kadındı, ama doktor yoktu. Göç hazırlığı demek, develerin hörgücüne evin yükünü, çadırın direklerini, keçelerini vurmak (yüklemek) demekti. Ayakları yere değmeyecek kadar küçük olanlar ya eşeklerin sırtındaki heybelere konur ya da analarının sırtına kundaklanıp sıkıca bağlanırdı. Anneler hem yük taşır hem de sırtlarındaki can yüküyle yürürdü o uzun yolları. Günler günleri kovaladıkça her şey değişti. Çadırlar yerini yavaş yavaş taşa, toprağa bıraktı. Göç yolları daraldı. Okul, doktor, şehir hayatı girdi hayatımıza. Ama benim içimde, o kirmenin dönüş sesi, çadır kanatlarının rüzgardaki hışırtısı, yayla yolunun tozlu kokusu, düğünlerde yükselen halay türküleri hep taze kalacak. Ne yazık ki bazı şeyler geçen zaman içinde yitip gitti. Yine de bir Dudaklı Yörük ferdi olarak köklerimizin izini, sürünün çan sesini, Torosların serin nefesini; hepsini, yüreğimin en kuytusunda saklı bir hazine gibi özenle koruyacağım. Hiç eksiltmeden, hep taze tutarak...
*
3 Temmuz 2025/ PAZARTESİ-PERŞEMBE BULUŞMALARI- YÖRÜK KADINLARININ ZAMANLAR ARASI İZLERİ -Y1-10
YÖRÜK HAFIZASI -I- Bin yıllık Yörük reçetesi: Bir Yörük kadın Newton yasaları kadar keskin kuralları uyguluyor…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve mersindesonhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.